29 Aralık 2008

P.D.Ç.S.E # 32 Etkinliği ve Tarçınlı Rulo Çörek...

İlk kez böyle bir etkinliğe katılıyorum...İnşallah bundan sonra bende katılırım blogumun içeriğini biraz daha zenginleştirmek istiyordum ayrı iki blogla uğraşmak yerine bir blogtan devam etsem sanırım daha doğru olacak...
Bu tarçınlı çörekler görüntüsü ile çok hoşuma gitti, ilk kez sevgili Oya'nın blogunda görüpde denedim ,Oya'da elmaşekerinden almış,her iki blog da çok güzel şeyler var bakmanızı tavsiye ederim...
Ama ben kendime göre değşiklikler yaptım,tarifte mayalı hamurdan yapılmıştı ben kabartamatozu ile denedim mayalı hamura göre daha çok hoşuma gitti,mayalı hamurla da yaptım,kabartma tozu ile olan daha bir güzel oldu damak zevkime göre :D son günlerin moda deyimi ile :P
Ayrıca hamurun içine konulan şekeri iki kat artırdım,yine damak zevkime göre şekersiz olmuştu :D anlıyacağınız üçüncü denemede damak zevkime uygu olanı yapabildim :P aslında bir daha denediğim de elmalı olarak yapıcam sanki dahada güzel olur gibi geliyor bana...

Bu tarifimi tariflerimi porselen demlik çay saati etkinliğini 32'nin ev sahipliğini yapan sevgili arkadaşım renklikurabiyelere gönderiyorum.Kolay gelsin arkadaşım..

Ben dört beş gündür yorum yazamıyor, yorumlara da cevap yazamıyorum haliyle,sanırım benim pc den kaynaklanan bir sorun var ki maillerimi de açamıyor ve cevap yazamıyorum..
İnşallah Zülbiye arkadaşım görür de etkinlik için alırsın buradan tarifi..
Mail adresinde sorun var sanırım Zülbiye, gmailden yazayım dedim onuda gönderemedim:(
Şimdiden yorumlar için herkese çok teşekkür ederim....

Çok konuştum yine çenem düştü geçelim tarife:


malzemeler:
500 gr un1 paket kuru maya50 gr +75 gr seker
bir fiske tuz
200 ml + 1 yemek kasigi süt
1 yumurta + 1 yumurta sarisi
5 yemek kasigi sivi yag
1 kahve kasigi tarcin
100 gr tereyag yada margarin
üzeri icin pudra sekeri

Yapılışı:
500 gr unu,mayayi,50 gr sekeri ve bir tutam tuzu bir kabin icine alin karistirin.200 ml ilik sütü 1 yumurta ve sivi yagida ilave edip kulak memesi kivaminda yogurun.Üzerini örtüp 30-40 dakika kadar mayalanmasini saglayin.Dinlenmis hamuru 2 esit parcaya bölüp dikdörtgen sekilde acin ve her iki dikdörtgen hamurun üzerine 75 gr seker ve tarcini ve oda sicakliginda erimis tereyagini karistirip iyice sürün ve rulo yapin.Rulolari verevine ücgen sekilde kesin.Rulolarin üzerine bir kasigin yada kepcenin sapi ile (yuvarlak olacak) iyice bastirin.Yagli kagit serilmis yada yaglanmis tepsiye dizin 15 dakika tepside mayalandirin.1yumurta sarisina 1 yemek kasigi süt ekleyip tarcinli mini çöreklerin üzerine sürün.Önceden ısıtılmış 175 dereceli firinda 20-25 dakika üzeri kızarıncaya kadar pişirin.Üzerine bolca pudra şekeri serpip servis yapin...

Afiyet olsun.....

21 Aralık 2008

Türkiye Futbol Şampiyonası ve Oğlum...

Enes bildiğiniz gibi küçüklüğünden bu yana futbol oynuyor ve Türkiye şampiyonasına gitmek üzere yaklaşık üç aydır Kocaeli'n de yüz takım arasında turnuva düzenlendi ve yine geçen yıl olduğu gibi bu yılda Kocaeli'yi temsil eden dört takım arasında yer aldılar,bekle bizi Türkiye şampiyonası.:)

Bu seferki turnuvalar Enes ve eşim için çok önemliydi,sebebi ise:Eşim belediye sporda alt yapıdan sorumlu kişi.Enes turnuva boyunca babasının takımıyla aynı guruba düşmek için dua etti her gün nerdeyse :D
Ve son aşamadaki maçlar da aynı guruba düştüler,baba oğul rakip takımlardaydı ve maç gününü heyecanla bekledik,kazanan şampiyonaya katılacaktı ve maç sonunda 5-0 Enes'lerin takımı yendi ve şampiyonaya giden takım Demirspor oldu...
İnşallah oradan da güzel sonuçlarla dönerler...





Babamızın aldıkları yenilgiden sonra sahayı üzgün ve süzgün terkedişi :P


14 Aralık 2008

Kurban Bayramından Geriye Kalanlar :P

Bir bayram daha geride kaldı,Allah nasip ederse seneye bayram da görüşmek üzere :P

Bayram öncesi Ömer ateşlendi,arefe günü ve tatil olduğu için doktora götüremedim,ağrı kesici ve üst solunum yolu şurupları ile geçiştirmeye çalıştım ama gece bayağı kötü oldu yutkunmakta güçlük çekiyordu ıhlmur kaynattım biraz iyi geldi ilaçların etkisi ile geceyi biraz rahat geçirdi.Bayram sabahı hiç keyfi yoktu ayakta fakat rahatsız olduğu her halinden belli oluyordu.Öğleden sonra acile götürdük ,faranjit olmuş boğazları çok kötü dedi doktor,antibiyotik tedavisi ile geçti çok şükür...

Ömer et asla ağzına koymaz bu yaşına kadar yemiş değil, köftede benim zorumla yiyor ,kıymayı ise çorbalarda bile ayırır,çok zorlayınca yer,haliyle Ömer için kabus dolu günler di kurban bayramı :D

Benim oturduğum yer mahalle herkes müstakil evlerde oturuyor dolayısı ile herkes kurbanını kendi bahçesinde kesti,tabiki çocuklar için hiç iç açıcı görüntüler değildi bir de Ömer gibi pinpirikli çocuk olunca daha da kötü:) Bayramın ilk günü bayramlıklarını bile giymedi giyderemedim sorduğum da ise aldığım cevap aynen şu:"bütün mahalle kokuyor,giyineyim de üstüm mü koksun" :)
İki gün boyunca mutfağa girmedi beyefendi, et kokuyormuş ne olacak hali bilmem :D
Bayramda teyzesi ile aralarında geçen konuşma;
Ömer:"teyze siz kurban kestiniz mi?"
Teyzesi: "evet teyzecim"
Ömer:"ne kestiniz ?"
Teyzesi:"siz ne kestiniz?"
Ömer:"biz hem koç kestik (bu koç halasının kestiği fakat onuda biz kesmişiz :P ) hemde domuz kestik"
Teyzesi:?????? "Biz dana kestik Ömer !"
Ömer: " bende dana diyecektim yanlış söyledim"
Kardeşim bunu anlattığın da tabiki yerlerdeydik gülmekten tabiri caizse :)

İki yıl önce ilk otobüs yolculuğumuzu yaptığımızda buna benzer bir diyalog yaşanmıştı aramızda o daha kötüydü çünkü otobüste sağımızdaki ler,önümüzde ki ve arkamızdakiler duymuştu konuşmayı:)
o zamanlar bir forumda günce tutuyordum oraya yazdıklarımı olduğu gibi kopiliyorum gülün bakalım sizlerde biraz :))

Ömer beyimizle ilkez otobus yolculuğu yaptık uzak yola özel arabayla gittiğimiz için ilginç geldi Ömer'e bu yolculuk Allah'ım beş saat boyunca hiç uyumadı o çenesi hiç durmadıı önümüzdeki arkamızdaki sağımızdaki solumuzdaki kırk yıllık arkadaşımızdı sanki...
Hele hele bana hiç bişi demeden muavinden her istediğini istemesii sanki hayatında hiç kek yemedi benim oğlum, hiç krarker yemedi, hiç meyvesuyu içmedi, Allah'ım ya istekleri hiç bitmedi ben bu arada yerin dibi olsada girsem diye düşünmekteyim tabi:P
Abiii ıslak mendil alabilirmiyimm?
Abii peçete alsam nasıl olurrr ?
Abii benim kek alma hakkım varmıııı?
Muavinde Ömer'i çok sevdii emrine amadeydi yanıii bunu anlayan beyimiz hiç susmadı tabiiii hatta aramızda çok şeyler yaşandıı ama en akılda kalanını yazımm size...
Düzce Kaynaşlı'dan gecerken köy ortamını görür ve bağıra bağıra:
-"anne biz atı burdan aldık dimi?"
-"ne atı oğlum??"
- "anne at almıştık ya hani?"
-"oğlum biz ne zaman at aldık??"
-"anneee!!!!!!!!! hani at alıp sonrada kestikyaaa??"
ben bu arada etrafa rezil olduğumu düşünerek ömere sessizce cevap veriyorum
-"oğlum biz ne zaman at kestik??"
-"bayramdaaaa...:))

Bayramın son günü İki yakışıklımla güzel bir gün geçirdik,aslında enes'le birlikte bir filme girecektik Ömer'i de animasyon filmini kendi başına izlemesini sağlıyacaktık ama olmadı saatler uymadığı için haliyle Ömeri yalnız bırakamadım ve ben de Ömer'le birlikte Madagaskar2 filmine girdik ama hiç pişman olmadım gerçekten komikti ...



Bayram öncesi iki satte yeğenim Aysima hanımcığıma diktiğim ceket...



Bu şapkayı da arefe gecesi ördüm,kıyafetine uygun olsun diye fakat büyük oldu,Derya Baykal'ın programında görmüştüm o ölçülerde ördüğüm için büyük oldu düşünemedim,kullanamadı ama olsun yenisini örecem güzel bızdığıma....

3 Aralık 2008

Öylesine...

Bu günler de bir çok blog arkadaşıma uğrayamıyorum uğrasam da okuyup çıkıyorum,hani olur ya bazen böyle durumlar sebepsiz yere canınız hiç bir şey yapmak istemez ,yaptığınız yaşadığınız hiç bir şey sizi mutlu etmez,yüzünüzü güldüremez,sadece nefes aldığınız için yaşadığınızı hissedersiniz ...Bu sıralar böyleyim,en kısa sürede eski halime dönerim inş...

****
Geçen akşam Ömer'le aramızda geçen bir diyalog unutulmaması adına buraya yazıyorum...

Eşimle küçük bir tartışma yaşamıştık Ömer'de şahit oldu tabi bu tartışmaya,aradan geçen yarım saat zarfında eşimle konuşmadım ve Ömer'de bunun farkında olmalı ki,uyumaya gitmeden önce babasını gitti öptü kendini öptürdü,daha sonra benim yanıma geldi ve banada kendini öptürdü sonrsında dediği cümle "anne artık babamla barışmış oldun,çünkü babamın öptüğü yerden beni öptün sende babamı öpmüş olduğun için babamla konuşabilirisn artık"

Hassas oğlum benim meğer ne kadar etkilenmiş bu durumdan,bize göre çok küçük bir tartışma olsa bile onlar çok etkileniyorlar bu durumdan maalesef...

****

Yıllar önce gittiğim bir konferansta aşağıdaki yazıda geçenlerin benzeri olmuş, konferans sonunda tüm salon ağlıyordu...Sevdiğimizi söylemeyi geciktirmeyelim,"seni seviyorum"demek bu kadar zor olmamalı,ne kadar yaşayacağımızı kimse bilmiyor...
Çok güzel ve bir o kadar da anlamlı olan bu yazıyı paylaşmak istiyorum...

Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:
Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.
Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar.
Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...
Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır
Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir katılımcı: Var.
Cüceloğlu: Yarın?
Bir katılımcı: Evet.
Cüceloğlu: 30 yıl sonra?
Bir katılımcı: Olabilir.
Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Bir katılımcı: Yoktur Hocam.
Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz.