28 Ocak 2009

Mili takım ve karneler...

Bir önce ki postta yazmıştım,Enes hakkında eveettttttttt Kocaeli ve Sakarya da on sekiz kişi içine girmeyi başardı ve haftaya İstanbul Riva'ya kampa gidiyor,orada işi çok zor bunun farkındayız,Türkiye genelinden iki bin kişi içinden seçilmek hiç kolay olmayacak,ama oradaki havayı soluması bile yeter ona,en azından iki aşamayı geçti bu bizim ve onun için çok sevindirici....
Karnesine gelince zayıfı yok ama karne hiç açıcı değil,ara karnede üç tane sıfırı vardı ve bu duruma çok üzülmüştüm babasından da çekindiği için onunla anlaştık ben babasına söylemeyecektim oda çalışıp karneye zayıf getirmeyip kurtaracaktı ve nitekim de sıfırdan ikiye yükseltti üç dersini,ilk yazılısıdan sıfır alan edebiyat dersinden ikinci yazılıdan 80 almayı başarabilen bir çocuk olduğu için daha çok üzüldüm karnesinde ki notlara çünkü kapasite var sadece çalışmadığı için bu durumda karne ve oda bunu farketti ikinci dönem böyle olmayacak dedi,inşallah dediği gibi yapar da bizi de kendisini de üzmez,işin enteresanı da sağlık gibi basit bir dersinde iki olması,istese yapamayacağı yok ya neyse,inşallah aklı başına gelir...
Babamın iyi olduğu bir anda torunlarının etrafını sardığını görünce bu kareyi görüntülemiş oldum.
*****
Gelelim Ömer cephesine,karnesinde türkçe dersi üç ve hayat bilgisi de dört ki ben bunu bekliyordum ama kendisi farkında olmadığı için çok üzüldü sanıyordu ki hiç çalışmasa da karnesi hep beş olucak bu duruma gerçekten üzüldü,öğretmenine söz vermiş "bundan böyle çok çalışıcam günde yarım saat bilgisayar oynuyacam yarım saat de çizgi film seyredicem" demiş.
yaklaşık bir buçuk aydır hiç bir şekilde kitap okumadı ,test çözmedi tekrar yapmadık ne yaptıysam yaptıramadım,varsa yoksa çizgi film,"oğlum bu gidişle sınıfta kalıcaksın" dediğim de "sınıfta kalırsam birinci sınıflarla aynı mı okuyacam" diye sormuştu "evet" deyincede ""iğrenççççççç" diye bir cevabı olmuştu geçenlerde :)
Şu sıra hiç ilgilenemiyorum sürekli annemlerdeyim ,inş okul başladığın da ne olursa olsun bişiler yapmak lazım...
*****
Oturduğum ev ile annemlerin evinin arası minübüsle yaklaşık on dakika, üç defadır Ömer tek başına ben annmelerdeyken minübüse binip yanıma gelebiliyor,yavaş yavaş alışsın dedik ama erken mi yaptık bilemiyorum,kendine güveni çok fazla olduğundan hiç sorun çıkmadı zaten çok şükür.
Geçenlerde babam yine kötüydü eve dönemedim onu öyle bırakıp da ve eşimin de Ömeri benim yanıma bırakacak hiç vakti yoktu,abimiz evde olmadığından eşim Ömeri akşam saat 7 gibiydi minübüse bindirmiş ve beni aradı "Ömer geliyor karşıla "diye,ben evden çıktım biraz ilerledim baktım minübüs geliyor ,gece olduğu için şöföre korktuğunu söylemiş ve yolcu da olmadığı için kendini kapıya kadar getirtmiş...

20 Ocak 2009

Milli olma yolunda ilk adım ve kurabiyelerim

Enes milli takımda mı oyayacak acaba? Bir kaç gündür bu soruyla yatıp kalkıyoruz tabiri caizse:D
Bildiğiniz gibi küçüklüğünden itibaren futbol oynuyor oğlum ve artık belkide milli takım da oynayacak inş yani hayırlısı neyse o olsun diyerek olanları anlatalım bakalım lafım nereye gidecek :P
Milli takım seçmeleri vardı bir kaç gündür Kocaeli genelinde ve Enes'im de Kocaeli'de ilk on sekize girmeyi başardı.Cuma günü Sakarya daki on sekiz kişi ile Kocaeli'de ki on sekiz kişi arasından tekrar bir on sekiz kişi seçilecek ve seçilenler İstanbul Riva'da başka şehirlerden gelen arkadaşları ile kampa girecekler ve orada tekrar seçmeler yapılacak,kısacası önemli olan ilk adımı geçmiş oldu darısı ötki adımlara inşallah...
Bu günlerde az da olsa güzel haberlere çok ihtiyacımız var ailecek,babamın hastalığı yeniden nüksetti ve günden güne zayıflıyor gözümüzün önünde ağrı çekmesine dayanmıyorum elimden bir şey gelmemesine ise daha da çok kahroluyorum...Rabbim tüm hastalara şifa versin bizide ayırmasın inşallah...
******
hobidünyam yemek etkinliği #3 kurabiye etkinliğine, sevgili papatya68 arkadaşıma aşağıdaki yaptığım kurabiyeleri gönderiyorum ,başarılar arkadaşım...
Bu kurabiye tarifini sevgili arkadaşım disal den aldım ve gerçekten çok güzel oluyor kaç kez kime yaptıysam çok beğenildi denemenizi şiddetle öneririm efenim.Sevgili disal/in bloguna uğramayanlar ise çok şeyler kaçırırlar haberiniz olsun bir bakın derim...
ISLAK KURABİYE
Malzemeler:
1 Paket Kakao
1/2 paket oda sıcaklığında margarin
1 Yumurta
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
1 çay bardağı sıvı yağ
1 çay bardağı şeker
Aldığı Kadar Un

Şurubu:
3 cay Bardağı Seker
3 cay Bardağı Su
Yapılışı:
Şurup malzemelerini küçük bir tencereye koyup, pişirin. Yoğunlaşan şurubunuzu iyice soğutun. Şurup soğuduktan sonra 1 saat kadar buzdolabında bekletin.
Hamur malzemelerini karıştırıp, aldığı kadar unla yumuşak bir hamur elde edin. İstediğiniz büyüklükte toplar yapıp, üzerine hafifçe bastırarak, yağlı kâğıt serilmiş fırın tepsisine dizip, 200 derecede üzeri çatlayana kadar pişirin.
Sıcak kurabiyeleri, soğuk şurubun içine, hızlıca batırıp, çıkartın ve servis tabağına alıp, antep fıstığı ya da hindistancevizi ile süsledikten sonra, bir gece buzdolabında dinlendirip servis yapın.

13 Ocak 2009

Karışık kuruşuk,karmakarışık :D

Bilindiği gibi artık hayatımızın bir parçası haline gelen performans ödevlerimiz var ilköğretim de okuyan öğrenci velileri beni çok iyi anlar bu konuda...
Her performans ödevi artık işkence haline dönüyor bizde,çünkü herşeyi ile Ömer yapmak istiyor,bende çok düzgün olması açısından ona sadece yardım edebileceğeini söylüyorum biliyorum hatalıyım ama eğerki tamamını ona bırakırsam düşük not almasından endişe endiyorum , çok kırılıyor beyefendi başlıyor söylenmeye hatta bazen işi ağlamaya kadar götürüyor...
Ödevlerin yapım aşmasında söylenen bazı cümleler:
"ben zaten insan değilim"
"benim bu evde hiç değerim yok"
"kendi ödevimi yapamıyacaksam benim ne işim var performans ödeviyle"
"sen yapıyorsun notuda sen al zaten,ben istemiyorum not falan"
"sınıfta kalayım daha iyi"
"performans ödevini sen yapacaksan öğretmen neden bize ödev veriyor da alın bu annenizin ödevi o yapsın demiyor"
Şeklinde söylenmelerle devam ediyor ve ödev bu arada yarılnmış oluyor ve ikna ediliyor ,birlikte yapıyoruz,tabi asıl yapılacak olanları ben yapıyorum geride kalanları,yazma, boyama, süsleme gibi işleri Ömer yapıyor...
Yukarıdaki performans ödevimiz de matematikten verildi ödev konusu takvim yapılmasıydı...
Genellikle herkes kartonu tercih ettiği için bizde değişiklik olsun dedik ve strafor üzerine yaptık,resimlerin ve yazıların kenarından lehim makinası ile geçtik ve kabarmasını sağladık,yazıların üzerini guvaş boya ile boyadık.Aslında akrilik boya yapacaktık evde fakat toz boya bulmadığımız için yapamdık,akrilik boyada da renk seçeneği kalmamıştı kırtasiyede bizde guvaş boyayı tercih ettik ayların boyamasını abimizle birlikte yaptık kalan yerleri Ömer boyadı raptiyeleri ömer takti takvimin askısını Ömer taktı ve bağladı...
Sonuçta faydası olduğuna inanıyorum bu tür ödevlerin ve sunumunu da çok güzel yaparak en yüksek notu aldı ve öğretmenimiz çok beğendi....
Bu sıra düzenli her gün satranç oynuyorlar abisiyle hatta artık benide bırakmıyor bilmesem de öğrenmeye çalışıyorum oğluşuma eşlik etmek için, çok mutlu oluyor bana öğrettiği için...
Yukarıdaki fotoğrafta Enes'in sınavı olduğu için kardeşimde Enes'e yardımcı olmak için geldiği bir akşam satranç bilen birini bulduğu için çalışma aralarında dayısını yakaladı ve dayısını oyunda zorladı...


Aslında yaptığı şeyin adının ne olduğunu bilmiyorum sadece bana dediği "satranççılar için güzel bir çalışma" dedi beyimiz.Minik minik taşları çizilen resmin üzerien yapıştırırak ortaya yukarıda ki arba çıktı.Dün dışardaydım eve geldiğimde Ömeri bu halde buldum ve bana "anne hadi resmimi çek de Ömer'in günlüğü diyede yaz tamama mı "dedi...
"Ömerin günlüğüne mi dedim"
"Senin muko'nun günlüğü varya hani hep yazıyorsun oraya Ömer'in günlüğü diye yaz diye de ekledi ben de kırarmıyım oğlumu Ömer'in günlüğüne yazdım bile :)

11 Ocak 2009

Gazze'nin Cennet Çocukları

Bu afişi http://kitchensweetkitchen.blogspot.com/ bu arkadaşım blogunda gördüm ve herkese ulaşmasını istediğim için bende kendi bloguma ekledim...

coca cola firmasının yahudi yerleşim bölgelerindeki sokaklara asılması için hazırlattığı reklam afişi.

Üst kısım:''Yeni bir bölgeye(yerleşim yerine) taşınıyoruz''

Altta:''coca cola iç, israile destek ol.amerikan ürünlerine destek olarak(aynı zamanda)israile destek oluyorsun.''

Gazze'nin Cennet Çocukları


Gazze'nin masum bebekleri, küçücük çocukları. Günlerdir sizin cennet fotoğraflarınıza bakıyoruz. Bakamıyoruz, bakar gibi yapıyoruz. Yüreğimiz, yüreklerimiz daralıyor.Daralıyor, sıkışıyor, bitiyoruz. O dağınık saçlarınız. Ecel rüzgârında dalgalanır gibi. Ne güzel saçlarınız var sizin. Ne de güzel, yaşar gibi bakan donuk gözleriniz. Anlamaya çalışıyorum, bize neler anlatıyor, neler fısıldıyorsunuz. Yüzleriniz ne güzel. Ölümün izleri tutunamaz mı sizin yanaklarınızda? Siz nasıl bakıyorsunuz öyle? Ne diyorsunuz katılaşmış, katran sürünmüş, pas tutmuş vicdanlara? Zalimin bombalarına, mermilerine en büyük cevap siz misiniz? Anneleriniz size doyamadan, babalarınız doya doya koklayamadan, nasıl da kayıp gittiniz ellerinden, ellerimizden. Giderken, bütün dünyanın çocuklarını sorulara boğdunuz. Sizin masum yüzlerinize bakarken evde annelerine, babalarına sorup durdular: Çocuklar neden ölüyor anne? Çocukları neden öldürüyorlar? Cevap veremedi kimse. Boğazlara bir düğüm atıldı. Ne diyecektik? Ne demeliydik? Ben o güzel yüzlerinize önce cesaret edip, bakamadım. Toplayamadım kendimi. Sonra dayanamadım. Bak dedim, onlar cennet yüzleri. Bir de dağınık saçlarınıza takıldım. Ne güzelmiş şehit bebeklerin saçları. Okşamak isterdim. Cennetten kokular sürünmüştür şimdi onlara diye koklamak isterdim. Yüzüm olur muydu? Elim gider miydi? Suçluyuz hepimiz... Sonra teselli aradım. Cennette Peygamberimiz okşayacak o saçları, o masum başları. Peygamber şefkati dedim. Düşündüm sonra, Kasım'ı, Abdullah'ı, İbrahim'i okşar gibi okşayacak Gazze'nin cennet çocuklarını. Kim bilir nasıl da oyunlar oynardı, Peygamberim, tutarak ellerinizden. Size elleriyle yemişler verirdi, sizinle yarış ederdi kim bilir. Cennet çocukları, nasıl da özenirlerdi size kim bilir. Sorarlardı sizi, bunlar da kim? Kim böyle İnsanlığın İftihar Tablosu'na arkadaş olanlar? Siz cevap mı verirdiniz: Biz Gazze'nin çocuklarıyız. Yan yanaydı küçücük kefenlere sarılı bedenlerimiz. El eleydik, sıra sıraydık, ellerdeydik, havalardaydık. Doğrudan geldik biz buraya... Sizin orada bahçeleriniz mi olurdu; adını Gazze mi koyarlardı? Siz cennetin kapısında annelerinizi babalarınızı almadan gitmez misiniz? Bizi de bekleyin... Bizi de işaret edin... O masum yüzleriniz, o sıra sıra cennet kundaklarına sarılmış halinizle siz, bize bütün hayatı sorgulatan bakışlarınızla siz, boşuna ölmüş olamazsınız. Anladıklarımızdan, daha büyüktür anlattıklarınız. Siz kurumuş çöllere can veren rahmet damlaları gibi, yüreklere şefkat, merhamet yağdırıyorsunuz. Siz, bilseniz ne çok taşlaşmış kalbi çözdünüz, erittiniz. Siz, "sadece ben" diyen insanlara, yüreği hatırlattınız. Kanayan bedenlerinizle, vicdanları kanattınız. Kurumuş nice göz pınarına yaş yürüdü, bakarken o bakılamaz gözlerinize... Siz buğday tohumu gibi hatta ondan da öte, bir düşünce toprağın bağrına milyon dirildiniz. Bizi insanlığımıza dirilttiniz. Eğer ihtiyar dünyamız bir bahar daha yaşayacaksa, taşlaşmış kalplerle gelmez o bahar. Merhamet, şefkat, vicdan gelmeli önce. İnsan dirilecekse, insaniyet dirilmeli önce. Demek size düştü, sizin masumiyetinize düştü bu görev. Size o zalim, o merhametsiz, o kalpsiz adamlar, kadınlar nasıl da kıyıyorlar. Nasıl da utanmıyorlar.. korkmuyorlar.. pişman olmuyorlar... Siz, Gazze'nin cennet çocukları, siz onları teşhir ettiniz. Onlara destek verenleri teşhir ettiniz. İnsan hakları, hayvan hakları diyenlerin suskunluğunu, ortadan kayboluşlarını teşhir ettiniz. Nasıl da yakalandılar, masum bakışlarınızda... Bu kadarını ummayan, bu kadarını düşünemeyen, "medeniyet, demokrasi, insan hakları falan filan var artık, böyle vahşetler Nazilerin döneminde kaldı artık" diyenlere, en anlatılamazı anlattınız. Gazze'nin cennet çocukları, kararan vicdanları sarstınız. Dünyaya dalan Müslümanlara, mümin olma şuurunu hatırlattınız. Dağınık saçlarınız ve yaşıyormuş gibi bakan gözleriniz, on günde ne çok şey anlattı bize... Eminim, ahınız, kalmaz düştüğünüz yerde...




Hüseyin Gülerce


08.01.2009

5 Ocak 2009

Satranç Turnuvası

Bu yılın ilk turnuvasını geçirmiş olduk.başlıktan da anlaşıldığı gibi satranç turnuvusu vardı hafta sonu,Ömer geçen yıldan itibaren düzenli olarak haftanın üç günü satranç kursuna gidiyor va çok şükür ki kendi isteği ile inşallah da hiç sıkılmaz sürekli satranç kursuna gider çünkü zorla güzellik olmuyor kendi istemesi lazım,evde satrancı bilen bir tek abisi var onunla da oynamıyorlar sadece kursta oynadığı ile kalıyor.
Bu turnuva Allah'tan evimize çok yakın bir kültür merkezinde oldu çok rahattık maç saatleri araların da evimize gittik geldik...
Cumartesi günü üç maçın birini kazandı ikisini kaybetti,biraz üzüldü ama geçiştirdik...
Pazar günü ilk maçında zorlandı baya kırk dk sonra çıktı salondan,önceki gün on dk da çıkıyordu,neyse sonuç berabere oldu zorlu rakibi vardı ve sonraki iki maçını da kazanarak üç buçuk puanı almayı başardı ve yedi sekiz yaş kategorisinde yarışan otuz dört kişi içinde on birinci oldu...

Oğlumun kendine olan güvenini çok seviyorum,her ortam da çok rahat kendini ifede edebilen bir çocuk inşallah bu huyu alışkanlığa döner ve sürekli, ömrü boyunca kendine güvenen sosyal biri olur...
Ödül törenini beklerken ön sıra protokole ayrılmıştı ve Ömer beyimiz beklerken ve tören boyunca hep hakemlerle birlikte oturdu.Hatta üstteki fotoğrafta sağ altta ki fotoğrafa dikkat ederseniz hakemle koyu sohbet halinde on dk boyunca sohbet ettiler...


29 Aralık 2008

P.D.Ç.S.E # 32 Etkinliği ve Tarçınlı Rulo Çörek...

İlk kez böyle bir etkinliğe katılıyorum...İnşallah bundan sonra bende katılırım blogumun içeriğini biraz daha zenginleştirmek istiyordum ayrı iki blogla uğraşmak yerine bir blogtan devam etsem sanırım daha doğru olacak...
Bu tarçınlı çörekler görüntüsü ile çok hoşuma gitti, ilk kez sevgili Oya'nın blogunda görüpde denedim ,Oya'da elmaşekerinden almış,her iki blog da çok güzel şeyler var bakmanızı tavsiye ederim...
Ama ben kendime göre değşiklikler yaptım,tarifte mayalı hamurdan yapılmıştı ben kabartamatozu ile denedim mayalı hamura göre daha çok hoşuma gitti,mayalı hamurla da yaptım,kabartma tozu ile olan daha bir güzel oldu damak zevkime göre :D son günlerin moda deyimi ile :P
Ayrıca hamurun içine konulan şekeri iki kat artırdım,yine damak zevkime göre şekersiz olmuştu :D anlıyacağınız üçüncü denemede damak zevkime uygu olanı yapabildim :P aslında bir daha denediğim de elmalı olarak yapıcam sanki dahada güzel olur gibi geliyor bana...

Bu tarifimi tariflerimi porselen demlik çay saati etkinliğini 32'nin ev sahipliğini yapan sevgili arkadaşım renklikurabiyelere gönderiyorum.Kolay gelsin arkadaşım..

Ben dört beş gündür yorum yazamıyor, yorumlara da cevap yazamıyorum haliyle,sanırım benim pc den kaynaklanan bir sorun var ki maillerimi de açamıyor ve cevap yazamıyorum..
İnşallah Zülbiye arkadaşım görür de etkinlik için alırsın buradan tarifi..
Mail adresinde sorun var sanırım Zülbiye, gmailden yazayım dedim onuda gönderemedim:(
Şimdiden yorumlar için herkese çok teşekkür ederim....

Çok konuştum yine çenem düştü geçelim tarife:


malzemeler:
500 gr un1 paket kuru maya50 gr +75 gr seker
bir fiske tuz
200 ml + 1 yemek kasigi süt
1 yumurta + 1 yumurta sarisi
5 yemek kasigi sivi yag
1 kahve kasigi tarcin
100 gr tereyag yada margarin
üzeri icin pudra sekeri

Yapılışı:
500 gr unu,mayayi,50 gr sekeri ve bir tutam tuzu bir kabin icine alin karistirin.200 ml ilik sütü 1 yumurta ve sivi yagida ilave edip kulak memesi kivaminda yogurun.Üzerini örtüp 30-40 dakika kadar mayalanmasini saglayin.Dinlenmis hamuru 2 esit parcaya bölüp dikdörtgen sekilde acin ve her iki dikdörtgen hamurun üzerine 75 gr seker ve tarcini ve oda sicakliginda erimis tereyagini karistirip iyice sürün ve rulo yapin.Rulolari verevine ücgen sekilde kesin.Rulolarin üzerine bir kasigin yada kepcenin sapi ile (yuvarlak olacak) iyice bastirin.Yagli kagit serilmis yada yaglanmis tepsiye dizin 15 dakika tepside mayalandirin.1yumurta sarisina 1 yemek kasigi süt ekleyip tarcinli mini çöreklerin üzerine sürün.Önceden ısıtılmış 175 dereceli firinda 20-25 dakika üzeri kızarıncaya kadar pişirin.Üzerine bolca pudra şekeri serpip servis yapin...

Afiyet olsun.....

21 Aralık 2008

Türkiye Futbol Şampiyonası ve Oğlum...

Enes bildiğiniz gibi küçüklüğünden bu yana futbol oynuyor ve Türkiye şampiyonasına gitmek üzere yaklaşık üç aydır Kocaeli'n de yüz takım arasında turnuva düzenlendi ve yine geçen yıl olduğu gibi bu yılda Kocaeli'yi temsil eden dört takım arasında yer aldılar,bekle bizi Türkiye şampiyonası.:)

Bu seferki turnuvalar Enes ve eşim için çok önemliydi,sebebi ise:Eşim belediye sporda alt yapıdan sorumlu kişi.Enes turnuva boyunca babasının takımıyla aynı guruba düşmek için dua etti her gün nerdeyse :D
Ve son aşamadaki maçlar da aynı guruba düştüler,baba oğul rakip takımlardaydı ve maç gününü heyecanla bekledik,kazanan şampiyonaya katılacaktı ve maç sonunda 5-0 Enes'lerin takımı yendi ve şampiyonaya giden takım Demirspor oldu...
İnşallah oradan da güzel sonuçlarla dönerler...





Babamızın aldıkları yenilgiden sonra sahayı üzgün ve süzgün terkedişi :P


14 Aralık 2008

Kurban Bayramından Geriye Kalanlar :P

Bir bayram daha geride kaldı,Allah nasip ederse seneye bayram da görüşmek üzere :P

Bayram öncesi Ömer ateşlendi,arefe günü ve tatil olduğu için doktora götüremedim,ağrı kesici ve üst solunum yolu şurupları ile geçiştirmeye çalıştım ama gece bayağı kötü oldu yutkunmakta güçlük çekiyordu ıhlmur kaynattım biraz iyi geldi ilaçların etkisi ile geceyi biraz rahat geçirdi.Bayram sabahı hiç keyfi yoktu ayakta fakat rahatsız olduğu her halinden belli oluyordu.Öğleden sonra acile götürdük ,faranjit olmuş boğazları çok kötü dedi doktor,antibiyotik tedavisi ile geçti çok şükür...

Ömer et asla ağzına koymaz bu yaşına kadar yemiş değil, köftede benim zorumla yiyor ,kıymayı ise çorbalarda bile ayırır,çok zorlayınca yer,haliyle Ömer için kabus dolu günler di kurban bayramı :D

Benim oturduğum yer mahalle herkes müstakil evlerde oturuyor dolayısı ile herkes kurbanını kendi bahçesinde kesti,tabiki çocuklar için hiç iç açıcı görüntüler değildi bir de Ömer gibi pinpirikli çocuk olunca daha da kötü:) Bayramın ilk günü bayramlıklarını bile giymedi giyderemedim sorduğum da ise aldığım cevap aynen şu:"bütün mahalle kokuyor,giyineyim de üstüm mü koksun" :)
İki gün boyunca mutfağa girmedi beyefendi, et kokuyormuş ne olacak hali bilmem :D
Bayramda teyzesi ile aralarında geçen konuşma;
Ömer:"teyze siz kurban kestiniz mi?"
Teyzesi: "evet teyzecim"
Ömer:"ne kestiniz ?"
Teyzesi:"siz ne kestiniz?"
Ömer:"biz hem koç kestik (bu koç halasının kestiği fakat onuda biz kesmişiz :P ) hemde domuz kestik"
Teyzesi:?????? "Biz dana kestik Ömer !"
Ömer: " bende dana diyecektim yanlış söyledim"
Kardeşim bunu anlattığın da tabiki yerlerdeydik gülmekten tabiri caizse :)

İki yıl önce ilk otobüs yolculuğumuzu yaptığımızda buna benzer bir diyalog yaşanmıştı aramızda o daha kötüydü çünkü otobüste sağımızdaki ler,önümüzde ki ve arkamızdakiler duymuştu konuşmayı:)
o zamanlar bir forumda günce tutuyordum oraya yazdıklarımı olduğu gibi kopiliyorum gülün bakalım sizlerde biraz :))

Ömer beyimizle ilkez otobus yolculuğu yaptık uzak yola özel arabayla gittiğimiz için ilginç geldi Ömer'e bu yolculuk Allah'ım beş saat boyunca hiç uyumadı o çenesi hiç durmadıı önümüzdeki arkamızdaki sağımızdaki solumuzdaki kırk yıllık arkadaşımızdı sanki...
Hele hele bana hiç bişi demeden muavinden her istediğini istemesii sanki hayatında hiç kek yemedi benim oğlum, hiç krarker yemedi, hiç meyvesuyu içmedi, Allah'ım ya istekleri hiç bitmedi ben bu arada yerin dibi olsada girsem diye düşünmekteyim tabi:P
Abiii ıslak mendil alabilirmiyimm?
Abii peçete alsam nasıl olurrr ?
Abii benim kek alma hakkım varmıııı?
Muavinde Ömer'i çok sevdii emrine amadeydi yanıii bunu anlayan beyimiz hiç susmadı tabiiii hatta aramızda çok şeyler yaşandıı ama en akılda kalanını yazımm size...
Düzce Kaynaşlı'dan gecerken köy ortamını görür ve bağıra bağıra:
-"anne biz atı burdan aldık dimi?"
-"ne atı oğlum??"
- "anne at almıştık ya hani?"
-"oğlum biz ne zaman at aldık??"
-"anneee!!!!!!!!! hani at alıp sonrada kestikyaaa??"
ben bu arada etrafa rezil olduğumu düşünerek ömere sessizce cevap veriyorum
-"oğlum biz ne zaman at kestik??"
-"bayramdaaaa...:))

Bayramın son günü İki yakışıklımla güzel bir gün geçirdik,aslında enes'le birlikte bir filme girecektik Ömer'i de animasyon filmini kendi başına izlemesini sağlıyacaktık ama olmadı saatler uymadığı için haliyle Ömeri yalnız bırakamadım ve ben de Ömer'le birlikte Madagaskar2 filmine girdik ama hiç pişman olmadım gerçekten komikti ...



Bayram öncesi iki satte yeğenim Aysima hanımcığıma diktiğim ceket...



Bu şapkayı da arefe gecesi ördüm,kıyafetine uygun olsun diye fakat büyük oldu,Derya Baykal'ın programında görmüştüm o ölçülerde ördüğüm için büyük oldu düşünemedim,kullanamadı ama olsun yenisini örecem güzel bızdığıma....

3 Aralık 2008

Öylesine...

Bu günler de bir çok blog arkadaşıma uğrayamıyorum uğrasam da okuyup çıkıyorum,hani olur ya bazen böyle durumlar sebepsiz yere canınız hiç bir şey yapmak istemez ,yaptığınız yaşadığınız hiç bir şey sizi mutlu etmez,yüzünüzü güldüremez,sadece nefes aldığınız için yaşadığınızı hissedersiniz ...Bu sıralar böyleyim,en kısa sürede eski halime dönerim inş...

****
Geçen akşam Ömer'le aramızda geçen bir diyalog unutulmaması adına buraya yazıyorum...

Eşimle küçük bir tartışma yaşamıştık Ömer'de şahit oldu tabi bu tartışmaya,aradan geçen yarım saat zarfında eşimle konuşmadım ve Ömer'de bunun farkında olmalı ki,uyumaya gitmeden önce babasını gitti öptü kendini öptürdü,daha sonra benim yanıma geldi ve banada kendini öptürdü sonrsında dediği cümle "anne artık babamla barışmış oldun,çünkü babamın öptüğü yerden beni öptün sende babamı öpmüş olduğun için babamla konuşabilirisn artık"

Hassas oğlum benim meğer ne kadar etkilenmiş bu durumdan,bize göre çok küçük bir tartışma olsa bile onlar çok etkileniyorlar bu durumdan maalesef...

****

Yıllar önce gittiğim bir konferansta aşağıdaki yazıda geçenlerin benzeri olmuş, konferans sonunda tüm salon ağlıyordu...Sevdiğimizi söylemeyi geciktirmeyelim,"seni seviyorum"demek bu kadar zor olmamalı,ne kadar yaşayacağımızı kimse bilmiyor...
Çok güzel ve bir o kadar da anlamlı olan bu yazıyı paylaşmak istiyorum...

Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:
Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.
Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar.
Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...
Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır
Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir katılımcı: Var.
Cüceloğlu: Yarın?
Bir katılımcı: Evet.
Cüceloğlu: 30 yıl sonra?
Bir katılımcı: Olabilir.
Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Bir katılımcı: Yoktur Hocam.
Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz.

23 Kasım 2008

Çocuk İstismarı ...!

Mutlaka bir çoğunuzun bilgisi vardır bu günlerde çocuklara yönelik cinsel taciz ve tecavüzler günden güne artarak devam ediyor,bu konuda www.annecocuk.com bir kampanya başlattı ve bu kampanyaya katılımınız belkide bir şeyler yapılmasını sağlar..

Ben bir türlü banneri bloguma ekleyemedim sürekli sayfada hata veriyor hatta bunun için şablonumu değiştim belki şablonda hata vardır diye ama yinede düzelmedi size bannerlerin kodunu vereyim eklemek isteyen akadaşlar bloglarına eklesin..


[url=http://kampanya.annecocuk.com/index.php?id=2][img]http://kampanya.annecocuk.com/resim2/Cocukistismari_v1.gif[/img][/url]

[url=http://kampanya.annecocuk.com/index.php?id=2][img]http://kampanya.annecocuk.com/resim2/Cocukistismari_325x329.jpg[/img][/url]