10 Ağustos 2009

Karışık Karmakarışık,Ne Ararsan Var :D



Bol fotoğraflı bir post olacağı kesin:)

Geçenlerde sıcakların tavan yaptığı günlerde evde sıcaktan bunalan iki kardeş ve yeğenim Ahmet Faruk sokakta su savaşı yaptılar,süper eğlendiler,onlar eğlendiler serinlediler bizde; babaannesi, dedesi ve halası ile birlikte onları izledik çok güldük,tabii fotoğraf çekicem derken bende nasibimi almış oldum sudan:D





Bu fotoğraflar her şeyi anlatıyor kısacası çocuk olmak vardı:D







Gelelim Ömer beyimizin havuz maceralarına,benim istikrarlı bir şekilde asla taviz vermeyimişim sonucu sorun çıkarmadan devam ediyor havuza,hatta artık zevk alıyor eğleniyor,ama iş atlamaya gelince hemen yüzü asılıyor beyimizin,biliyorum buda geçecek.
Atlamada başka hoca arkadan itince hoşuna gidiyor kendi atlamaya cesareti olmadığı için bu sefer dayısına sesleniyor "hocamm kendim atlayamıyorum öteki hoca atsın beni suya" dayısıda izin verir ve fotoğraflarda görüldüğü üzere atlama anları:D



Dersin sonunda her zamanki gibi kendi aralaralarında yzüdüler,kardeşim baktıki bunların sudan çıkacağı yok gelip emrini verdi ve herkes sudan hemen çıktı:P
Benimm örtmen olmuş gardaşım yavv hemide yüzme örtmeni:PP





Cuma günü tam havuza yeni girmişlerdi ki bir yağmur başladı iri iri dolu yağdı resmen bizimkiler havuzda hocalar; "yüzün, kimse çıkmasın" herkes nasıl yüzmeye çalışıyor yardımda yok bir gurup öğrenmiş zaten onlarda sorun yok,ama bizimkiler daha yeni, köpüklerle nasıl ayak çırparak ilerliyorlar görülmeye değerdi yani,biz çok güldük harika bir sahneydi:)

Çocukları fazla tutmadılar havuzda,yağmurun durmaya hiç niyeti yoktu çünkü,çocuklardan sonra kardeşim ve arkadaşı yağmur altında yüzme şovu yaptılar resmen...



Hafta sonu benim sınavlarım vardı,dört yıldır bitmeyen açık lise:(
Ben üç yıllık sistemdeyim,2008-2009 öğretim yılı sonunda bitiremeyenler dört yıllık sisteme tabi olacakları için kesin bitmesi gerekiyordu ve benim 15 krediye ihtiyacım vardı,ikinci dönem sınavında 14 kredi aldım ve tek krediyle mezun olmadım:(almam gereken 144 kredi ve ben 143 kredide kalmıştım,sonucu öğrendiğimde çok üzüldüm,hep dua ettim ek sınav olsun diye,rabbim dualarımı duydu sanırım ve ek sınav hakkı doğdu,ben tabi bu ek sınav başvurusunu son gün öğrendim Allahtan gördüm de başvurumu yaptım.Ders seçmeden önce mezuniyet şartlarını okudum,o güne kadar niye okumadıysam:S
veremedğim derslerden muaf olma durumu söz konusu,ama dil ve anlatım dan muaf olmak yokmuş kesinlikle başarılı olamak gerekiyormuş ve ben son dk öğrendim,çok şükürki ders seçmemiştim henüz,dördünden başrılı olmuşum dördünden başarısız.Yani bir kredi için 20 kerdilik ders seçtim ve dil ve anlatımdan dört ayrı sınava girdim.Üçü çok iyiydi,dördüncüsü çok kötü geçti ve soruları ve yaptığım cevapları hep not aldım ki kontrol edeyim,ama maalesef kontrol edemedim çünkü sınav sonu gittiğimiz alışveriş merkezinde unuttum:( artık beklemekten başka yol yok,Rabbim hakkımda hayırlısını versin,gönlümde olanı hayırlı eylesin inş.

Dün sınavdan çıktığımda baktım okulun kapısında iki kardeş beni bekliyorlar ,babalarından iizn almışlar ve bana süprz yapmışlardı çok sevindim onları görünce"hadi anne hep birlikte sinemaya gidiyoruz" dediler ve düştük sinema yoluna.



Önce yemek yedik,daha sonra abi kardeş eğlence merkezinde araba yarışı oynadılar, kâh eğlendiler,kâh tartıştılar...
Sonrasında hangi filme gitsek diye düşünürken Enes "Harry Potter ve Melez Prens"e girmek istedi ben Ömer onu istemedik,bizde "Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı" isimli animasyon filmine girmeye karar verdik...

Bu arada Ömer'in bir sözü tarihe not düşülmeli diyorum ve hemen yazıyorum:)
Enes - Harry Potter altyazılı zaten iyiki sen gelmiyorsun Ömer.
Ömer - anne bizim film de üst yazılı dimi
Anne ve Enes -:)))



Filmi çok beğendik ana oğul çok güldük, abimizi beklerken şekilden şekile girdik çok sıkıldık,ardıdan her zaman ki gibi dönüş yolunda kucağımda uyudu Ömer...





Bir önceki hafta sonu öğleden sonra başlayıp akşam 6 da bitirdim canım arkadaşım Hafize'm için diktiğim elbise...

Diktiklerimi size göstermek beğnediğinizi söyleyen yorulmarı okuma çok hoşuma gidiyor bilginize:D

6 Ağustos 2009

Ömer Talha Mutfakta :P



Ömer Talha'nın mutfaktaki bir günü karşınızda sayın okurlar :P Sürekli bulşaıkları ben yıkayayım diye peşimde dolandı durdu son günlerde."Oğlum senin bana en büyük yardımın odanı toplamak,dağıtmamak" desemde nafile "yaa ama ben sana mutfakta yardım etmek istiyorum,sen hem bizim için çok yoruluyorsun sürekli mutfaktasın ne olur bir kerede ben yıkasam" (duygu sömürüsü had safhada:P )
"tamam oğlum, o halde bulaşıkları akıt ve makinaya diz" der anne.
"yaaaa ama anne yaa ben köpüklemek istiyorum ,hem şimdi çok sıcak ya makinada bulaşıklar kalırsa kokar"(pess der anne içinden :P) ve bulaşık yıkama maceramız başlamıştır sayın okur :P

Çok güzel ve itinayla bulaşıklar köpüklenir,Allah'tan çok bir şey yok; bir iki bardak, bir iki tabak, biri iki kaşık,anne de bu arada evde hasta yatmakta olan babamız için yemek yapmaya çalışmakta ve bir yandan Ömer'in yaptıklarını karelemeye çalışmaktadır...





O kadar itinayla yıkanır ki bir kere köpüklemek yetmez, sil baştan ikinci kez köpüklenir bulaşıklar adata parlatılır:P
Ömer bulaşık yıkarken arkadaşımın kızı Nilsu camdan bakar ki ömer bulaşık yıkıyor:
Nilsu:"Ne yapıyorsun Ömer?
Ömer:"Ne yapıyorum sence?"
Nilsu:Bulaşık yıkıyorusun"
Ömer: "e o zaman neden soruyorsun,önce bi kolay gelsin denir"
Nilsu:"ben demiyecem işte,ama bende evde bulaşık yıkıyorum ki"
Ömer:"napıyım,erkekler bulaşık yıkamaz demedin ama"
Nilsu:" neden, benim babamda annem hastayken yıkar ki hep"
Ömer:"iyi tamam hadi git artık ben iş yapıyorum burda"




Veee son, artık çok şükür sıra bulaşıkları durulamaya gelmiştir,yıkamakta gösterilen itina durulamada gösterilmez sadece suyun altında tutulup yerine yerleştirilir bulaşıklar:P



Ömer:"anneee sana bişey diyecem"
Anne:"söyle oğlum"
Ömer:"babam hasta ya hani"
anne:"eeeeeee"
Ömer"şimdi onunla ilgilenmemiz lazım"
Anne:"ilgileniyorum ya oğlum"
Ömer:"oğlunun elinden yapılmış tatlı yese hemen iyileşir biliyorsun dimi"
anne:"oğlunun elinden olacağına karısının elinden olsa olmaz mı (işi çözmüş bulunmakta bu arada anne istek geliyor ama ne istek:P)
Ömer:"yaa annecim yaa bisküvi tatlısı yapsam da babamda yese hemen iyileşir biliyormusun"
Anne"tamam ben yaparken sende bana yardımcı olursun işte"
Ömer"hayırr sen hiç karışmıyacaksın, sadece ben kendim yapıcam,sen başımda dur yeter"
Anne"Oğlum tek başına olmazzzzzzz"
Ömer:"annneeeeeeee ne olurrrrrrr,lütfennnnnnnnn"
Anne:"ama benim yaptığım gibi değil onu yapmana izin vermem, basit bir şekilde bisküvileri tepsiye dizip muhallabisini dökebilrisin"
Ömer:"oleyyyyyyyyyy,canım annem benim"


Önce puding paketi açılır,tencereye dökülür,ardından süt ilave edilir ve güzel bir şekilde çırpılır...



Sonra muhallebi pişirimek üzere aygaza konulur ve orada da karıştırılarak pişirmeye devam edilir(anne sadece bu evrede devreye girer ,altına tutmaması için karıştırmaya yardımcı olur)

Bisküviler borcama dizilir,üzerine muhalllebi dökülür,muhallebi bitene dek bu işlem tekrarlanır.Hiç bir şeyine anne karışmaz sadece fotoğraf makinası elnde sürekli fotoğraf çeker:D


Ve tatatataaammmmmmm karşınızda tatlımiz efenimmmmmmm,sadece Ömer'im yaptı anne hiç karışmadı :)





Tatlı yapıldıktan sonra buz dolabına yine Ömer tarafından konulur ve geçilir tencere başına, kaşıklar yalanır ,ardından kuzeni Kerem'le birlikte tencere dibi yalanıp yutulur nerdeyse:)Veee tatlı bittikten sonra Ömerin yüzü :)

Afiyetlen yenir,eline sağlık oğluşum:P

5 Ağustos 2009

Kandilimiz Mübarek Olsun !



Gün gelir hayatımızda her şey ters gider ,
Yüzümüz gülmez .
Ömür bir su gibi akıp gider ,
Elimizden bir şey gelmez .

İşte o zaman hatırlarız .
Bakarız gökyüzüne
Bizi görsün diye
Dualarımızda haykırırız
Bizi duysun diye

Halbuki o her yerdedir.
Darda kalınca değil ,
Zorda kalınca değil ,
İyilikte , güzellikte
Gecede , gündüzde
Aldığımız her nefeste
Biz O’nun eserleriyiz !

Zaman geçer ,
Bir kandil günü sabahında
Aklımıza sevdiklerimiz gelir .
Onların duasının kabulü bizim duamız olur .

Dualarınız kabul ,Kandiliniz mübarek olsun!


Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle...


3 Ağustos 2009

SEN HİÇ AYNAYA BAKTIN MI AYŞE?



Geçtiğimiz günlerde köşe yazarı Ayşe Arman kendince yaptığı tespitleri yazmıştı gazetedeki köşesinde.Senai Demirci ise o yazılarına karşılık çok güzel bir yazı yazmış okumayanlar için paylaşmak istedim.Ayşe Arman gibilerine ise söylenecek o kadar çok şey varki ama Rabbime havale etmek en iyisi galiba,Allah ıslah eylesin...





SEN HİÇ AYNAYA BAKTIN MI AYŞE?

Hayırlı olsun, kariyerine bir çentik daha attın. Dizinin yeni kitabı zevkle okunuyor olmalı: ?Ayşe Tesettürde!?

Çocukluğumuzda dizi dizi okumamız beklenen Ayşegül?ü hatırladım birden. ?Ayşegül Tatilde?ydi ama ben yaz boyu fındık toplar, aralıksız inek otlatırdım. ?Ayşegül Paris?te?ymiş ama bizim köyün kızları kasabaya inip naylon çorap giymenin sadece rüyasını görüyorlardı. Ayşegül bizim köye hiç uğramadı. Uğrayamazdı. Bize hep uzak kaldı.
Meğer adı ?Ayşegül?müş sadece. Avrupa?lıymış. Tercümeymiş yaptıkları. Anadolu?daki hayatı bilse, hepimize tepeden bakarmış. Bir tatlı çocuk resmi olarak kitap kitap dolaşırdı Ayşegül. Aramıza pek inmezdi. Üstü başı kirlenmez. Saçı başı dağılmaz. Parasız kalmaz. Canı yanmaz. Dayak yemezdi. Sanki bütün dünya , Ayşegül?ün mutluluğu için seferberdi. Hiç hesap sorulmazdı Ayşegül?e. Dertsiz tasasızdı. Sıfır sorumluluk. Sıfır keder. Sıfır gam. Savaş görmüyordu Ayşegül. Yetim kalmıyordu. Babasını jandarma dövmüyordu. Anasının pişirecek bulgur bulamadığı olmuyordu. Ayşegül uçakta, Ayşegül trende ama bir türlü kendine gelemiyordu. Kendisiyle yüzleşemiyordu Ayşegül.

Çok şükür şimdi sen varsın Ayşe! Sen bizdensin. Bizim gibi giyiniyorsun. İsmailağa?da mini etekle dolaşabiliyorsun, ne güzel. Bone bağlayıp başörtülü kızlarımız gibi Ortaköy?de yürüyebiliyormuşsun. Haberim yoktu;?Ayşe Nihat?a Soyundu?dan sonra ?Ayşe Tesettürde?ye hazırlanıyormuşsun.

Sen de örtündün ha, Ayşe! Nasıl göründüğünü görmek için? Görüntünün nasıl göründüğünü göstermek için. Söyle bana Ayşe? Ne görüyorsun aynada? Gördüklerini bizden niye saklayasın ki? İşte sana çok sevdiğin ?açık?lık. Soyunmaya var mısın maskelerden? Sıyırmaya hazır mısın klişeleri omuzlarından?
?Örtünüş?ünü seyrederken aynada, ?İşte soyunmak kadar tahrik edici bir yol daha buldum!? diye sevinmiyor muydun içten içe? Yüzüne doladığın eşarpla, göz altını süslediğin ?kalem?le bir kez daha inşa ediyor değil miydin yazdıklarından çok yaptıklarıyla gündemi işgal etmeyi uman ?gazeteci? kimliğini? ?Hay aklınla bin yaşa!? kurnazlığı değil miydi yüzüne bulaşan muzip gülüşlerin nedeni? ?Önce ben keşfettim bunu!? yollu zaferin değil miydi fotoğraflarının her karesinde dolaşan bitmez tükenmez neşenin kaynağı?

Bak, aynada kim var Ayşe?
Aynada ?tahrik edici? bir fikri herkesten önce uygulamanın açıkgözlülüğü ile zevklenen bir cin fikirli örtünüyor. Aynada gündemi üzerine çekeceğini bilen, cesaret gösterme gösterisinin sahnesine bir kez daha alkışlanarak çıkacağı an?ı ustalıkla hazırlayan bir köşe yazarı ?sansasyon gazeteciliği?ne soyunuyor. Aynada, kendi ülkesinden, kendi cinsinden, kendisi gibi düşünebilen, kendisi gibi hayal edebilen, kendince doğup kendince yaşayan, kendince sevinebilen ve üzülebilen sahici insanların kılığına oyun olsun diye girerek, komiklik yapmaya hazırlanan bir palyaço boyanıyor.

?O cin fikirli? örtünürken, o cesaretliymiş gibi yapan gazeteci soyunurken, gönüllü komik palyaço boyanırken, sen neredeydin Ayşe? Sen neredeydin?
Gözlerinden kaçırdığın gözlerinin içine bak şimdi. Bak, nasıl da üste çıkıyorsun. Bak, nasıl da alçakgönüllülük görünümlü bir gurura düşüyorsun. Çok sevdiği işini uğursuz bir Hürriyet haberiyle, Uğurlu bir Kanal D ihbarıyla bir kenara bırakmak zorunda kalan, üzerinde dolaşan iftiralar yüzünden konu komşuya, çocuklarının yüzüne bakamaz olan, çocukları bile orda burada aşağılanan gerçek mağdurları, egzotik malzemelere indirgediğini görüyorsun değil mi? Onların kıyafetini giymek kolay. Sende onların yakıcı hüzünlerini, sessiz öfkelerini, belli etmedikleri çaresizliklerini kuşanacak bir kalp var mı? Onların kılığına girmek çok mu zahmetli? Sende onların kırgınlıklarıyla kanayacak bir kalp var mı? Sende onların suskun sabrını hiç şikayetsiz taşıyacak niyet var mı?

Varsa eğer-ki vardır-kalbine değdir dilini de; senin kadar zeki, senin kadar eli kalem tutar olduğu halde, senin kadar âşık olabildiği halde, üniversite kapılarından yüz geri edilen, aşağılanan, dışlanan gencecik kızların kalplerindeki üşümeyi hiç olmazsa yalamaya niyetlen vanilyalı dondurma gibi?
Onların adı da Ayşe? Onlar kendileri gibi giyinmeyen ötekilerin kılığına girmeye, ötekilerin de insan olduğunu unutmaya, ötekilerin varlığını bir karikatür gibi güldürü malzemesi yapmaya hiç heveslenmediler, heveslenmeyecekler. Sen onları malzeme edebilirsin, onlar seni malzemeleri etmeyecek.

Sen de biliyorsun ki, tesettürlülük gerçek bir durumdur, sahici bir tercihtir, ciddi bir konumlanmadır. Mini eteklilerin, blucinlilerin, bikinililerin, göğüs dekoltelilerin elindeki seçeneklere, önündeki denemelere, aklındaki adaptasyonlara kapalıdır. Senin çarşaf giyermiş gibi yapma hakkın var. Onlar bikiniliymiş gibi yapmazlar. ?Senin tarikata girmiş numarası çekme yetkin var. Onlar ?Bir de soyunayım bakayım, nasılmış soyunmuşların hali?? denemesini yapmazlar. Sen yaşamından yobaz dindar kılığında yürüme payı çıkarabilirsin. Sen onların kılığına girebilirsin. Ama onlar seni, senin kılığına girerek karikatürleştiremezler, madara edemezler. Kabına sığmayan Hürriyet yazarı kılığında Hürriyet Tower?da yürüyemezler. Senin başına dediğim dedikçi bir özne kesilip, oraya buraya çekiştirdikleri bir nesneye çevirmezler. İnsan olan herkesi biricik bir özne olarak bilirler.

?Mahalle baskısı? görmek istiyorsan, yorulmana gerek yok. Daha mahalleye çıkmadan icat ettiğin ?tesettürlü Ayşe?ye bakışına bir bakabilirsin. Ayşe ve Ayşe?nin patronlarının gözünde, başörtülü, tesettürlü ya da dindarlar; kılığına girip eğlenilen, maskesi takılıp komik olunabilen, egzotik değerine hürmeten numuneleri korunan, folklorik özellikleri hatırına saygı gören, nadir bulunur birer ?yaratık? gibi. Görebiliyor musun kendi gözlerinin içindeki?baskı?yı? Nasıl da dilediğince oynayabileceğin bir ?malzeme?ye preslediğini fark ettin mi senin gibi insan olanları?
Onlar senin elinin erişemeyeceği, dilinin değmeyeceği, tanımsız çilelerin vakur ?özne?leridir, Ayşe. Başına bone doladın diye onların başına gizli tahkirler dolayamazsın. Onlar, senin tepeden bakarken gözünden kaçırdığın suskun sabırların asil kahramanlarıdır, Ayşe. Senin ?Reina?da başörtülü- Fatih?te mini etekli? ayırımcılığına itibar etmeden, minilisiyle, çarşaflısıyla, blucinlisiyle, kol kola, kardeşçe yürürler. Onlar, açığı kapalısıyla, tarikatçısı, laikiyle, günahkârı, günahsızıyla her insanı yüreğinden kavrayan eşsiz merhamet pınarının onurlu sâkileridir, Ayşe. Seni de beni de pınar başında beklerler. Allah?ın rahmetini ceplerine saklamazlar. Senden merhameti esirgemezler. Kötülüğe karşı kötülük üretmekten sakınırlar. Misilleme peşine düşmeyi imanlarına yakıştırmazlar. Sen bağırdın diye sana bağırmazlar. Her sabah ?aşağılanmanın da aşağılamanın da uzağında kalmak? üzere yola çıkarlar. Onları öyle kılıkla kıyafetle taklit edemezsin, Ayşe! Başörtüsü hepsi değildir onların; birinin kılığına girince hepten o olamazsın. Hepsi başörtülü değildir onların; birinin kılığına girince hepsi olmazsın.
Bak ki, Dubaili görünümlü kızlar olarak, fosfor gibi parıldayan elbisenle göründüğün Raina korumalarının acınası görüntüleri için dakikalarca kıkırdanmışsınız. Peki ya, başı örtülü görünmedikleri halde, hiç kimsenin görmediği orucunu, kimselere göstermeden tutan kızların varlığını çok gören patronların zalimce görüntüleri için sızlanma borcun yok mu?

Gördün mü ettiğini? Nasıl da insanın sınır konulmaz kimliğini başörtüsüne hapsediyorsun? Nasıl da bir insanın üniformaya sokulmaz biricikliğini tek düzeleştirip ezmeye kalkıyorsun?

Nasıl da ?tesettürlü Ayşe? olarak orada olabiliyorsun Ayşe? Tesettürlü Ayşe?lere bir irtica manşetiyle ülkelerini dar getirenlere, tesettürlü Ayşeleri sınavlarda bir kenara itenlere ses çıkarmayan Tower sana niye ses etmiyor Ayşe?
Seninkiler plazalarının en yüce katlarına, Tower?larının pek mutena köşelerine, sabah programlarının özellikle Cuma?lı günlerine, ?Biz de dindarız, ayol!? diyebilme iktidarını ele geçirebilmek için, eğlenceye yeni bir çeşni katmak için, tartışma programını kızıştırmak için ataçlıyor değil mi başörtülüleri, dindar eskisi yazarları, çarşaf ısrarcısı ablaları, yobaz söylemli amcaları, ekran meraklısı ?ulema?ları?

Aynaya bir daha bak, ?tesettürlü Ayşe?! ?Tesettürlü Ayşe? olmayı akıl ederek aldığın ?Aferin?leri işitirken kalbini yokla? Sana örtünme özgürlüğü tanıyan medyanın, başörtülü yazarı, ?İslamcı? konuşmacıyı, ?hoca? programcıyı mevsim salatasına ?maydanoz? olarak aşağıladığını çok iyi görebilirsin. Patronunun ?tesettürlü Ayşe?yi, sahiden tesettürlü Ayşelerin magazinini yapacak, sahiden çarşaflı Ayşeleri alaya alacak fırsatçı olması koşuluyla kabullendiğini görebilirsin.
Tesettürlü Ayşe?ye sadece?hizmetli? olarak görünmesi ve ?dine de saygılıyız? görüntüsüne hizmetçi olması şartıyla tahammül edilir Tower?da.

Görüntü hepsi, Ayşe.. Görüntü?
Hadi ,beni de senin ?olay yaratma?na katkıda bulunan saflardan, toy tepkicilerden say da, yok say söylediklerimi. Hadi beni de senin gibi, senin yanında, senin karşında görünme heveslisi aşağılık komplekslisi ?yazarımsılar?dan biri san da, boş yere söylenenlerden say beni. İş olsun diye yazılmış bil yazdıklarımı da, keyfini bozma. Siyasal söylem bahanesinin, polemik yapma hevesinin, ?yine tepkilerini çektim!? keyfinin ardına saklayabilirsin kalbini.

Aynada gözlerinin içine bak da söyle Ayşe! Kendinden de saklayabilir misin kalbini?

29 Temmuz 2009

Eda'm,Maydonoz ve Tekne Gezintisi


Öncelikle bir önceki yazımda teşekkür etmem gerekirken benim dalgınlığım sayesinde unttuğum Eda'ma çokk ama çokk teşekkür etmek istiyorum lakin blogumun yeni hali bana süpriz oldu benim için hazırlamış bu şablonu bende çok beğendim teşekkürler bacımmm,seni seviyorum.




Ayrıca maydanoz blog topluluğunda yer almaktan dolayı çok mutlu oldum çok ama çokk teşekkürler benim blogumda artık maydanoz blog topluluğunda oleyyyyyyyyy:)






Pazar günü sadece arkadaşlarla çocuk yok eşler yok tek başımıza çok güzel bir gün geçirdik,gerçi ben bunu sık tekrarlıyorum ama iyide oluyor insanın kendi başına kalması gerekli diye düşünüyorum her zaman çocuklarla olmuyor arada böyle ufak kaçmaklar güzel bence:D

Küçük bir tekne gezintisi yaptık denizin ortasında demir attık ,sallandık sallandık midemiz bulandı ama yine vazgeçmedik,daha sonra yine tekneyle gezdik, yedik, içtik ,balık tutuk,eğlendik kısacası harikaydı,dönüşte hariklar sahilinde dondurmalarımızı yedik hatıra fotoğrafımızı çektirdik ve tekrarlamak üzere ayrıldık....

25 Temmuz 2009

İlk Havuz Maceramız ve Diktiklerim



Haftada iki gün yüzme öğrenmeye gidiyor artık Ömer Talha.En küçük kardeşim su altı hokeyinde milli yüzücü,yaz tatilinde bir yüzme kulubunde öğretmenlik yapıyor.Ömer'de geçen yıldan itibaren yüzmeye gitmeyi çok istiyordu,geçen yıl tahlillerini yaptırdığım gün babamın hastalığını öğrenmiştik ve bir daha da uğraşmamıştım Ömer'in yüzme isteği ile.

Bu yılda hem öğreticek olan kişinin dayısı olması sebebi ile,hemde Ömer'in hat safhaya çıkmış yüzme isteği ile yüzme kursuna başlamış olduk.

Ömer Talha banyo yaparken çok korkar sudan,yüzüne gelen her su damlasını kurular havlu ile daha yakanması bitmeden,boğulacak gibi olur ve yüzmeyi öğrenebileceğine pek ihtimal vermiyordum aslında.

İlk gün gayet güzel şekilde arkadaşları ve kuzeni Aysima ile birlikte dayısının tüm dediklerini yaptı çok eğlendi aynı zamanda,hatta dersin sonunda 160 cm lik yerden havuza atlamayı bile başardı.





Dersin sonunda havuzun derin olmayan kısmında bir güzel oynadılar kendilerince yüzdüler:)



Ve ders sonu eve gidiş...



Otobüse bineceğimiz yerdeki alışveriz merkezine gitmek istedikleri içn kırmadığımız iki kuzen,gönüllerince eğlendiler, gezdiler, yemeklerini yediler....



Havuz keyfinde ikinci gün havuza giderken ve dayısı,kuzeni ile kendi saatlerinin gelmesini beklerken....




Ders başlamadan ısındılar...




Ve sonrasında yine dersde olması gerekenleri yaptılar ve hatta bir keresinde dayısı onu bıraktı elinde köpükle ayak çırparak ile kıyıya yanaştı.

Baktım yüzü çok asık bana işaret ediyor gel diye,aynı anda kardeşimde gelme diye işlaret ediyor ve gitmedim ee öğretmenimiz dinlememek olmazdı dimi ama:)
Neyse bir müddet sonra Ömer ağlamaya başladı dayanamdım gittim "donuyorum" dedi bana
halbuki üşünecek bir durum söz konusu değildi,sonrasında ders bittene dek hep mutsuz ve isteksizdi.Dersin sonunda yine atlama bölümü geldi fakat Ömer ben atlamıyacağım dediği anda arkadan başka bir öğretmen hafiçe ittirdi Ömer'i.İkinci seferde Dayısının zoru ile çıktı oraya ama atlamadı tabi,yine başka bir öğretmen zorla attı havuza Ömer'i.Üçüncüde doğru yanıma koştu geldi ama ne geliş ağlayarak "ben bir daha havuza falan gelmiyeceğim" diyerek dersi bitirdik dönüş yolunda da ağladı sürekli "gitmek istemiyorum" diye.Aslında bu yaptıklarını ben ilk gün beklerken bizim bilmiş oğlumuz ikinci gün yaptı,ama ben asla taviz vermek istemiyorum ve"gitmek zorundasın" dedim kestirdim attım,ama durur mu Ömer bey"o zaman dayımla konuşacağız sadece öğretsin ben havuza atlamak istemiyorum korkuyorum" dedi.




Geçtiğimiz günlerde sadece beş günde diktiğim kıyafetler bunları da size göstermeden yapamadım yine:)


20 Temmuz 2009

İlk Tren Yolculuğu ve vs...



İlk tren yolcuğunu yapmış oldu geçenlerde Ömer Talha'm,çok heyecanlı ve sevinçliydi,Ömer Talha için trenle Adapazarına gittik,sıcakta biraz güç oldu ama olsun oğluşumun keyfini görünce değdi doğrusu.Sürekli ben ne zaman trene bineceğim ben ne zamn uçağa bineceğim deyip duruyordu,sonunda bir ilkini daha gerçekleştirmiş olduk,artık uçak isteği ne zaman gerçekleşir bilemiyeceğim:D

Trende ne satılıyorsa istedi beyimiz:PYanımızda susyumuz var su dahi istedi:PSanki başka su satılan :D İlk olmanın verdiği heyecandan sanırım bunlar





Dönüşte gara geldiğimizde tren kalkmak üzereydi,görevli bilet almakla vakit geçirmeyin trenden alırsınız deyince bizdeki koşturmaca tam filmlikti yani:)
Hadi biz neysede kucağında çocuklarla koşan gelinlerimiz,hele biri vardıki kıyamam yaa trene binince nefessiz kaldığını sandık bir ara öyle kötü oldu ki seksen üç yaşındaki babannem bile koştu.Sonunda niye bu kadar acele ettiğimizide anlamdık ya sonraki seferle gidebilirdik ama o an düşünemedik işte:(

Son vagona kaldığımız için Derince ye geldiğimizi anlamdık,geldik mi gelmedik mi derken Derince olduğunu anlayıp kalktık tabii ben ve kardeşimin eşi ve yeğenim trende kaldık tren hareket etmeye başladı hatta gelinimiz merdivendeydi kendini zor attı yukarı.Annemin çığlığı treni durdurmaya kafi geldi,Allahtan gelinimiz inmeye kalkmadı o heyecanla yoksa? Düşünmesi bile çok korkunç:(




Anneannemizin bahçesinde dedemizin dikip yetiştirdiği erik ve kiraz ağaçlarından Ömer Talha'nın erik ve kiraz toplayışı...
Erikler bitene dek hep babamı andık,gerçi hep dilimizde ya,sürekli erikleri o toplardı gelene gidene ikram eder giderken yanlarına bile verirdi,babamın yokluğunda erikler ağaçta kaldı sayılır:(




Bahçeminizin emektar kedisi mestan yine yavruladı,ben bahçede dikiş dikerken bir baktım makinamın üstüne tünemiş kedicik,Ömer de bunu fırsat bilip bir güzel sevdi kediyi...




Yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz gece çok gülmüştük:)Halamın inekleri var. Görmüş olduğunuz araba da ot arabasıymış,annemlerin bahçesine ne için geldiyse, halama giderken götürün dedi annem.Kardeşim Ayşegül de haydi çocuklar binin bakalım deyince çocuklar durur mu,çocukları taşıdı o gece Ayşegül...

14 Temmuz 2009

Namaz Sadece Eğilip, Kalkmak Mıdır, Dosdoğru Namaz Nedir?




Uzun ama bence çok güzel bir yazı,okuyunca düşüncelerinizi öğrenmek isterim zira yazı kardeşime ait...
Ve bu sitede bunun gibi bazı makaleleri var okumak isteyenler için www.hayrullahmeral.com


İki yaşında bir çocuk vardı,
Arabaları ile oynamayı pek severdi,
Babasını ve annesini de takip ederdi yan gözle,
Onlar kendisine yabancı gelen bazı hareketler yapıyorlardı,

Bir gün sordu çocuk, babasına :
"Ne yapıyoşun baba" dedi,
"Yapıyoşun" şeklinde sorarak, dil kurallarını alt-üst etmesine aldırmadı baba,
Soruyu anlamıştı çünkü,
Ne yapıyordu,

"Namaz kılıyorum" dedi, cevaben...
Ve bu cevap yetti çocuğa...

Bir zaman sonra babası sordu çocuğa:
"Oğlum, bana namaz kılmayı gösterir misin" diye...
Çocuk, kendince yere kapandı...

"teşekkür edeyiyim Allayım" dedi...
Annesi öğretmişti ona, yemeklerden sonra teşekkür etmeyi, Allah'a...
Her şeyi sorgulayan o küçük akıl,
Sormamıştı, neden Allah'a...
Belli ki, Allah kodlamıştı, manasını genlerine...

Anne, babası davet ediyorlardı çocuğu, namaz kılmaya...
Oyuna dalmış ise, bazen red ediyor...
Bazen hızlıca eğilip, "bittiiiiii" deyip, tekrar oyuna dönüyordu...

Ebeveyni düşündü bu olguyu, olayı...
Dizinin, maçın, işin, ticaretin ortasında, reklam aralarında,
Kıldıkları namaz bu değil miydi?
"Bittiiii" deyip, kimi kandırıyorlardı....

Nur suresi 37. ayeti düşündüler :

"Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar"

Gerçekten de bir korku var mıydı, hallerinde...
Evet, gerçekten de yüzleştiklerinde nefisleri ile,
Dünya hayatını, ahirete tercih mi ediyorlardı...
İki saat, göz kırpmadan baktıkları maçın,
Devre arasında beş dakikalık bir anma, secde, salat HAK mıydı?
Doğru bir paylaşım mıydı?

Halbuki salat, namaz insanın bütün hayatına yayılmalı değil miydi?
Karar verdiler, ilk olarak Televizyonun fişini çektiler...

Zaman uzamıştı...
Genişlemişti...
Demek ki, buymuş hikmeti zamanın dediler...
"Boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır" sözünü anlamaya başladılar...
Bu genişleyen zamanı, akraba, komşu ziyaretleri, çocuk ile GERÇEK zaman geçirme...
Yakın çevresi ile birebir iletişim kurarak değerlendirdiler...

Maun suresindeki şu ayetlere hedef olmaktan korktular :

"Dini yalanlayanı gördün mü?
İşte o, yetimi itip kakar;
Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
Onlar gösteriş yapanlardır,
Ve hayra da mani olurlar. "

Düşündüler, ayetler üzerinde...
Bu ayetler kim içindi...
Kendilerini aldatmaktan vazgeçtiler...
Çok açık bir şekilde her namaz kılanın üzerinde düşünmesi gerekirdi bu ayetlerin,
Kendileri de muhatap olmalıydı...

Bunlar kafirler için deyip geçemezlerdi...
Çünkü yoksulu doyurmak bir yana, teşvik de ediyorlar mıydı?
Sokaklarında kaç tane borçlu insan vardır, biliyorlar mıydı?
Sahi, yetimler de vardı, sokaklarında...
Onları çocukları gibi sahiplenmişler miydi?
Çocuklarının ağzına lokmayı zorla sokarken,
Sokaklarındaki dul kadının, yetimine lokma bulmak için ne kadar zorlandığını biliyorlar mıydı?
Kendileri tok iken, sokaklarında aç var mı, dertleniyorlar mıydı?

İbrahim peygamber gibi yaptılar,

Hani şu, Hud suresi, 69. ayette aktarılan gibi :

"Andolsun ki elçilerimiz İbrahim'e müjde getirdiler ve: "Selam" dediler. O da: "selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi"

Aman Allah'ım, nasıl bir infak, zekat, yardım anlayışı...
Öyle ya, bu kıssada bu kadar detay var ise,
Bir sebebi olmalı...
Kapılarını çalıyor muydu, yetimler, yoksullar...
Yoksa onlar mı çalmalıydı kapılarını,
Kızarmış bir buzağı ikram etmek için...
Derhal markete gittiler,
Alışveriş yaptılar,
Poşetler ellerinde çaldılar kapıyı...
Ve verdiler ellerindekileri yetime, yoksula...

Kadın sormadı, nedir bu diye...
Gözyaşlarını tuttular karşılıklı,
Yağmur yüklü bulutlar gibi...
Evlerine döndüler,
Derhal lavaboya gittiler...
Musluğu açtılar...
Çok şükür su faturalarını ödeyebiliyorlardı, Allah'ın lütfu sayesinde,
Su ile temizlendiler, toprağa gerek duymadan...
Namaza durdular,
Ve secdede ağladılar,
Hüngür hüngür,
Saymadılar dakikaları,
Subhan Allah dediklerini,
Rezzak Allah dediler,
Alim, Rahman olan Allah da dediler,
Ayırmadılar isimlerini,
Sadece Allah'a şükrettiler...
Kalktıklarında secdelerinden,
Alınlarındaki izleri, çukurları, kızarıklıklarını gördüler..

Ve dedikler ki,
Secde buymuş meğer,
Salatsız namaz,
Namazsız salat olmazmış...

HAYRULLAH MERAL

10 Temmuz 2009

Bursa'ya Gittik...



Geçtiğimiz günlerde Bursa'daki eşimin akrabalarına gittik.Görümcem, benim oğluşlar ve büyük görümcemin kızı ve oğluyla hep birlikte otobüsle gittik.Ama ne gidiş sıcakta klimasız bir otobüs:( Bir de Efe Tur gibi bir firmanın otobüsü bu sıcakta nasıl bir yolculuk yaptık düşünün artık.Berbattı, indikten sonra şikayetlerimi söyledim ama ısrarla arabada klıma ver diyorlar sanki biz aptalız klima ile havalandırmayı farkedemiyoruz...


Güzel bir dört gün geçirdik,kahvaltıdan kahvaltıya,akşam yemeğinden akşam yemeğine gezdik durduk akrabalarımız sağolsunlar bizi çok güzel ağırladılar...

Ama Bursa çok sıcak yaaaaaaa,gözünü seveyim İzmit'imin,oturduğumuz yerde nasıl ter nasıl ter.Nem oranı mı yüksek nedir ama çok sıcaktı kısacası.Sıcakta canımız hiç gezmek istemediği için sadece bir gece dışarıya çıktık oda yürüyüş olsun dedik hem, ye iç otur ,ye iç otur iyice hamlamıştık ama o gecede çok güzel geçti.

Tabi gençler bizmle takılmadılar her gece dışardaydılar ,gönüllerince gezdiler.Bende onlara takılmak istesem de "sen yaşlısın ne işin var bizim aramızda" deyip beni almadılar:P Eeeee acı gerçek yaşlanıyorummmmmm:D



Gittiğimiz yerde de Ömer Talha'nın yaşıtları olunca hiç sıkılmadı görüldüğü üzere kendi evindeymişçesine rahattı koltuk tepelerinde:P






Bu fotoğraftakiler de bizim gençlerimiz,kırmızılı olan benim yakışıklı oğluşum Enes,sarı ve pembeli olan iki kız kardeş Büşra ve Beyza,Görümcemin kızı Merve ve oğlu Oğuz...





Ömer Talha le Bursa gecelerin de:D Heykel'de "var mı bana yan bakannnnnnnnn" diyen Ömer :P





Pembe gözlüklü kızımız da Aysu,çok akıllı çokk tatlıı ve çok bilmişşşşşşşşş.

29 Haziran 2009

Sünnet ve Çok Gezen Ben :P



Şimdiiiiiii üstteki fotoğraftan anlaşıldığı üzere oğluşum sünnet oldu:D
Üç yaşındayken sünnet oldu aslında:P Peki şimdi bu fotoğraf ne alaka söyliyeyim hemen,abisi ile sünnet oldukları zaman biz tören yapmadık dolayısı ile sünnet kıyafetleri alıp da giydirmedik,ve Ömer çok özeniyordu sünnet olan arkadaşlarını görünce,bende kuzenimin sünnetinde Ömer'imi giydirdim törenden sonra fotoğrafını çektim çok hoşuna gitti bu durum "benimde artık sünnet kıyafetli fotoğrafım var " diye çok sevindi, çocukluk işte...





Bu fotoğraflarda kuzenim Mert'in sünnet cemiyetinden,ben 35 yaşında Mert 9 yaşında ve biz kuzeniz:) Teyzemin oğlu olur kendileri.




Yine o güne ait fotoğraflar ailenin bir kısmı,ve ailemize yeni katılan diğer kuzenimin oğlu Arda beyimiz daha üç aylık ...

Sünet mevsimi bir açıldı hafta sonları ordan oraya koşturmaktan yorgun düşüyorum resmen ,bir hafta da beş yere gittiğimi biliyorum:D





Yine geçenlerde ben nerdeydim sizce:P Tabiki sahilde :D Yine sürekli görüştüğümüz bir arkadaş gurubumuz var daha iyi anlaştığımız kafa dengi altı arkadaş sahile kahvaltıya gittik,çok güzel geçti,hafta içi olduğu için sakindi de mekan bize kapatılmış gibiydi rahatrahat güldük konuştuk,oradan çıkıp yine sahilde dondurma yemeye gittik,aynı kahkahlar orada da devam etti süperdi yani.






Sahilde olup da deniz kenarında fotoğraf çektirilmez mi bizde öyle yaptık işte kanıtları:D

O gün çok koşturmacalı bir gündü benim için,kahvaltıdan sonra arkadaşlarla bir arkadaşımızın evinde toplandık tabii benim gitmem gereken başka bir yer olunca ben onlara katılamadım onlar akşama kadar birlikte oldular ve gece sinemaya gitmek için sözleştik hem de açık havada sinema keyfi.Yine sahilde gösteri merkezinde "Güneşi Gördüm" isimli filmi izledik ilk kez açık havada sinema izledim çok hoştu,karşımızda deniz manzarası ve gecenin karanlığında denize yansıyan ışıkların muhteşemliği eşliğinde güzel bir film izledim.




sinema keyfimize Ömer ve Enes'de eşlik ettiler fotoğraflarda görüldüğü gibi,tabi filmin sonunda Ömer benim kucağımda uyudu, iyi ki de uyumuş ona göre olmayan sahneler vardı,daha travesti ne demek bilmediği için şimdiden kafası karışmamış oldu...