21 Mayıs 2009

Çocukluğumun Oyunları ve Baklava



Oyun Gibi

renkli bilyalardı oyuncaklarımız
seninki maviydi
sevda rengi
vurur geçerdi diğerlerini
hep sana yenilirdim.
aç kapıyı bezirganbaşı
kapı hakkı ne verirsin?
derdik
sen bezirganbaşı olurdun
ben sana amade
kapılar vardı açılması gereken güzele
açasın diye beklerdim.

körebede kör de bendim, ebe de.
dokunur dokunur kaçar,
olmazdın olman gereken yerde
sana pervane, çevrende, dönerdim

biter mi oyunlar?

mendil kapmacada,
atardın mendili arkama
kaçardın
yakalayayım seni diye
koşar yetişemezdim.
ara verene vız sevda atlardık
ayağım dolaşırdı
düşerdim.

saklambaçlarımız vardı,
kaçar saklanırdım
en kuytu köşelerde
beni bul, sobele isterdim.

İstopta topu atardın
söyleyerek ismimi,
tutmam gereken yerde
bakar kalırdım gözlerine
top düşer görmezdim.
hep böyle sürüp gitti.

olmaz ki,
tüm oyunlarda yenen sen
yenilen ben oluyorum
haksızlık bu
ver misketlerimi
oynamıyorum.

rey'an yüksel



Çocukluğumuzda oynadığımız oyunları çocuklarımın oynadığını görünce çok seviniyorum,çok şükür ki teknelojiye yenik düşmedik henüz.Gerçi bir çok oyundan haberleri bile yok ama olsun yinede büyük şehirler de apartmanda yaşayan çocukları görünce halimize şükrediyorum.Sek sek,saklanbaç,misket,ip atlama,tüftü vazgeçilmez oyunları arasında.Hele mahallemizde bir tüftü oyunu başlarsa vay mahallelinin haline her yer kağıttan geçilmiyor.



AKŞAM EBESİ
bütün mahalle çocukları hava karardıktan sonra evlerimize dağılmak üzere yorgun argınken ,içimizden birisi genellikle en yakınındakini dokunmak suretiyle ebeler ve akşam ebesi diye bağırırdı.herkes kendisine dokunulmasın diye son hız eve kaçmaya çaılışırdı.kaçamayan ebelenir ve bir süre bu kovalamacadan sonra herkes sıkılır ve oyun zınk diye biterdi.

Bu oyunu oynuyor benim çocuklarım ve arkadaşları

ALDIM VERDİM
oyuna başlamadan önce takım kurmak için aldım- verdim yapardık. kazanan ilk kişiyi seçme hakkına sahip olurdu. tekerlemesi şöyleydi yanılmıyorsam: aldım verdim ben seni yendim yenmeye geldim
karsıdakinin bir sonraki adımının nereye gelecegini goz kararı hesaplar, gerekirse ayak ucumuzla diger ayak ucumuza dokunur ve zıplayarak ayak degistirirdik.. bu yaptıgımıza da bucuklama derdik.. cunku amac en son adımı atan olmaktı..

Bu oyunu bilmiyor işte benim oğlum...


BEŞ TAŞ
beş taş diye taşlarla oynanan bi oyun vardı. beş taşı yere atar, birini seçer, onu havaya atar ve yeredüşmeden tutarken yerden de bi taşı aynı elinle almaya çalışırsın falan filan.güzel bir kız oyunuydu erkekler pek oynamazdı bu oyunu

Ne çok oynamıştımm bu oyunu,hatta biz işi ileri götürerek 90 taş toplardık ve evde babamla ne çok oynardık,uzunn kış gecelerinde,ona kızardık hep "ellerin kocaman bütün taşları tutabiliyorsun sen" diye,şimdi düşününce farkına varıyorum ki oda çoğu zamn elinin üzerien gelen bütün taşları döker yanardı kendince,eyy gidi babacımm eyy çok özledimm :(((ÇİVİLİ FUTBOL
diktörgen bi tahta üstüne önce futbol sahası çizilir, sonra tahta üstüne bi sürü çivi çakılırdı. galiba 3 vuruş yapılırdı sırayla, amaç çivileri aşıp gol atmak tabii.


Bu oyunuda erkek kardeşlerim oynardı hatırlıyorum ,hatta bizde oynamak istesek bu erkek oyunu deyip kızarlardı bize akıllarınca...

KÖŞE KAPMACA
en az üç kişiyle oynanan bi oyundu.. oynadığımız yerin köşe sayısına göre bu sayı artabilirdi. bi kişi ebe olur, diğerleri köşelerde dururdu ve ebeye yakalanmadan köşe değiştirmeye çalışırırdı

MAHALLE MAÇLARI
mahalle maçları da tabii ki unutulmamalıdır. mahallenin en iyi oynayan çocukları toplanır, diğer mahalleden maç için randevu alınırdı. sokak arası, arka bahçe veya okul bahçesi gibi mekanlarda maç yapılırdı. kaleler genelde birkaç taşın üstüste konması ile hazırlanırdı. maçın kazanılması mahallenin namus, şeref ve haysiyeti açısından önemliydi tabii ki. mahalle maçları en çok futbol üzerine olsa da başka varyasyonları da olabilir


Bu maçlarda hâlen biizm buralarda oynanaırr izlemesi çok keyif verici
MENDİL KAPMACA
karşılıklı olarak iki takım oluşturulurdu, ortada bir kişi de bir mendili ucundan tutarak havada sarkıtırdı. yarışma başladığında her iki takım yarışmacılarından birer kişi koşarak mendili kapmaya ve diğer yarışmacıya yakalanmadan takım arkadaşlarının yanına gitmeye çalışırdı. hoş bir oyundu ve çeviklik,kurnazlık, hız önemliydi



-SEK SEK
genelde kızların oynadığı bir oyun du yer kareler çizilir içine 1 den 10 kadar rakamlar yazılır sonrada çizgiler basmadan o karelerde ilerlemeye çalışılırdı
iki türlüsü vardı.biri mektup zarfı şeklinde olurdu, yani bir dikdörtgen (veya kare) diagonal olarak tüm köşelerinden çapraz çizilerek 4 eşit üçgen parçaya ayrılırdı zarfın altına da daha küçük bir kare çizilirdi. bu kareden oyuna başlanır ve 1 olurdu. zarfın içinde de 4 bölüm olmak üzere toplam 5 bölüm bulunur idi. .... ikinci seksek tipi ise hep karelerden oluşurdu. boylamasına sıra ile üst üste üç kare çizilir (aynı 3 katlı bir apartman düşünün) daha sonra aynı sıraya iki kare birden çizilirdi. (dört ve beşinci kare, örneğimizdeki apartmanın 4.katını paylaşıyor gibi düşünün) daha sonraki katta 6. kare çizilir ve yine 7.8 kareler bir üstüne birlikte çizilerek 8 kutulu ve boylamasına 6 katlı bir aparman oluşturulurdu....her iki oyun da aynı sıra ile oynanırdı. sıra ile kaç kutu varsa taş o kutuya atılmaya çalışılır, o kutuya kadar gidip çizgilere basmadan taş getirilirdi. daha sonra ters1 ler başlardı. yani oyun öbür taraftan devam ederdi.


Ömer ve arkadaşları bu oyunu çok oynuyorlar tabii bzim zamnımızdaki kurallar değişmiş biraz güncel olmuş ,oyunlar bile zamana ayak uydurmuş yani:)

UZUN EŞEK
işte türk erkeklerinin bugünkü durumunun acı tarihi,tuhaflıkların başladığı ilk durum :))

Enes bu yüzden iki pantolan değişti okulda sürekli oynuyormuş koca eşşekler:)
tamir ede ede tamirlik hali kalmadı hatta daha dün gidip yeni pantolon aldım:)

YAKAR TOP
veleybola benzeyen bir oyundu. topla birbirimizi vurmaya çalışılırdı.top atanlar iskaladikca bagira bagira sarkilar soylenerek kizdiriılır bir taraftan da vurulmamak icin zip zip ziplanırdı.

Bu oyunuda çocuklarım biliyor ve zamnında ne çok oynamıştım bende...


İSİM ŞEHİR
belirlenen harf ile isim şehir adı artist adı hayvan adı meyve adı vs bulmaya çalışılırdı. en erken bulan 10 a kadar sayar ve oyunu bitiridi sonra puanlar verilirdi


Ahh ahhhhhhh yine eskilerden yine babamlaaaa sürekli oynadığımız oyunlardan biri,ne çok anı canlandı gözümde şimdi:(
Bizde evimizde genellikle kış gecelerinde oynarız bu oyunu çocularımla birlikte...
*****

Vee size kendi yaptığım bir baklava tarifi:)



İçindekiler:
HAMURU İÇİN

1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı süt
3 yumurta
yarım çay bardağı sirke
tuz
aldığı kadar un
1 paket nişasta
400 gr ceviz
yarım paket margarin
250 gr tereyağı

ŞERBETİ İÇİN

1,5 Klio şeker
1,5 klitreden bir bardak fazla su

Hazırlanışı:
Hamur malzemelerinden yumuşak bir hamur yoğurulur ve yarım saat dinlendirilir.
cevizler rondodan geçirilir
yapılan hamur dört parçaya bölünür ve her bir bezedan ceviz büyüklüğünde 15 beze çıkarılır.
ceviz bütyüklüğündeki bezeler üzerlerine nişasta dökülerek büyütülür.
15 beze üst üste konulur ve merdane yardımı ile tepsi büyüklüğünde tekrar büyütülür.
üzeren ceviz içi serpilir ve dipğer bezelerede aynı işlem uygulanır
tüm bezeler bitince istenilen şekilde kesilir ve üzerine terayağı ve margarin eritlierek dökülüp fırında pişrilir...

Şerbet yaklaşık kısık ateşte bir saat kaynadıktan sonra sıcak olarak soğuk hamurun üzerien dökülür...

afiyet olsun...

18 Mayıs 2009

Evim Evim Güzel Evim...




gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz
hep el ele vererek hayaller kurduğumuz
o ağacın altını şimdi anıyor musun?
o güzel günler için
.....

Güzel bir şarkı sözü ile başlayalım bakalım neler dökülecek klavyemden:D

Doğup büyüdüğüm güzel evim ,aslında annemlerin evi burası ancak çok güzel bir yer biz değil gören herkes aynı şeyi söylüyor şehir merkezinde böyle yeşillikler içinde bir evişte...

Bu güzel bahçesi olan evimizi sizlerde görün istedim,hatta gelmek isteyen olursa bahçesinde çok güzel ağrılayabilirim sizi diyede bir dip not düşelim bakalım...




Bahçemizde ki güllerden bir tanesi sadece...





Sol üstteki fotoğrafta gördüğünüz yer hep birlikte ailecek yenen kahvaltılar ve yemeklerin yendiği bölüm...
Yanındaki ev kızkardeşimin evi.
Sol alttaki fotoğraf ise yine ayrı bir oturma mekanı olarak babamın eseri,aslında bahçede görülen her şey de babamın el emeği var...



Bahçenin ayrı ayrı bölümleri...



Köğeğimiz yetimin kulubesi :)
Ve bahçeden ayrı bir bölüm daha...




Çocuklarımız için salıncaklar yine babam yapmıştı bu salıncakları:(
Aslında sadece çocuklar değil bizlerde sallanıyoruz,bi çok kere babam beni sallamıştır bu yaşımda ve bir keresinde çığlık çığla bağırınca bıraktı beni ne çok havalara uçurmuştu...Hepsi anılarda kaldı maalesef:(
Şimdi babam olsaydı o salıncakların arkasındaki çimler o kadar büyük olmazdı,kesilmiş üzerinde oturabilceğimiz şekilde olurdu...
Ve evimizn giriş kapısı...



Bu fotoğraflar geçen seneden,hatta bu meyveleri yine kendi elleri ile dikip büyütüp toplayan da babamdı:(((



Son olarak bahçemizin emektar kedisi mestan...

****

Çocukluğumda hep apartmanda oturmayı istemiştim hiç sevmezdim bahçeli evi,apartman hayatına değişilirmi bu güzellikler ne bilsin benimde çocuk aklım:)

Rabbim tüm dileyen herkese içinde ağız tadıyla oturabilceği böyle güzellikler nasip etsin...

10 Mayıs 2009

Anneler Günü ve kahvaltı Şenliği :P



Annem gözü yaşlı annem :( Bu sabah hep birlikte neşeyle yapılan kahbvaltıda "herkes burda bir babanız yok" diyerek ağladığını görüdüğüm annem,babamın birlikte yapılan pazar kahvaltılarında ne kadar mutlu olduğunu hep bunu istediğini birlikte gördüğü zaman çok sevindiğini anlattık durduk yine onun yokluğunda...
Ne kadar sıkıntı çeksende gülmeye çalışan annem,anneler günün kutlu olsun diyip hediyeni verdiğimde "ne gerek vardı ki" diyecek kadar mütevazi annem,seni çokkk seviyorumm hemde çokkkk...

Bu sene ilk kez eşimden anneler günü hediyesi geldi valla çok sevindim ve şaşırdım çünkü bırakın anneler gününü doğum günüm bile hatırlanmaz,çocuklarımın da kendi harçlıkları ile aldığı hediye beni çok mutlu etti,anne olmak çok başka bişey,hediye değil yanağına konan bir öpücük dünyalara bedel...



Dün annemler ve kardeşlerim, eşleri kahvaltıya bana geldiler hep birlikteydik yine çok güzel bir kahvaltı oldu ,üstteki foto bende ki kahvaltı,alttaki de annemin bize hazırladığı masanın bir kısmı sadece....Okadar uğraşmış birde bana diyorki ben senin gibi sosyetik değilim ne biliyorsam öyle hazırladım,ne sosyetiği be anne dediğimdeyse sen süslü püslü haırladın, kestin, masayı ben benim usulden dedi ve güldürdü bizi.Benim masada ne sosyete ne sosyete yani,alttarafı; dediğide kaşarı kurabiye kalıbıyla kesmem yani:P



Bugüne ait fotoğraf kareleri bunlarda,oğlum ne kadar büyüdü inanmak çok güç ama o artık koskoca bir delikanlı,dayısı ile erkek erkeğe sohbet edebiliyorlar artık:)Veee halasınınn kuzusuuuuuu çok tatlıı çokkkkkk,hee tabii o kuzu en çok Ayşegül halasını sevsede Muko halamı da seviyorum demeyi ihmal etmeyen kuzuuuuu:)



Anneler günü dolayısı ile düzenlediğimiz,Harikalar sahilindeki kahvaltı programından kareler bunlarda...Şimdi farkettim ne çok kahvaltı prg mı yapmışız yaa bu üç gün içinde yazının başlığını kahvaltı şenliği diye değişsem hiç fena olmayacak yani:d



Üstteki fotopğraflarda gördüğünüz koskoca çınarlarr,soldaki benim babaannem 83 yaşında,sağdaki de kızkardeşiminin sözlüsünün babaannesi 104 yaşında,kimbilir bu yaşlarına kadar neler gördü neler geçirdiler,resmen bir asır.O güne ait bir olaya değinmeden geçemiyeceğim,biz kıs kıs çok gülmüştük ,babaannem afet ama napalım yaa bize o an çok komik geldi.104 lük nine İstanbul'da doğup büyümüş,hani derler ya tam İstanbul hanımefendisi.Babannemde köyde büyümüş gerçekten oda çok görgülüdür ama ne bilsin bu yaşında yemekte çatal bıçak kullanmayı,tabii 104 lük ninemiz çok güzel şekilde bıçakla yemek yedi babaaneme de bir baktık oda bıçak kullanmaya çalışıyor,o yaşında masadakilere ayak uydurmaya çalışıyor, ama bize komik geldi elindeki bıçağı tutuşu ,ooyy oyy babannemm bir bilseki internetlere fotoğrafını koydum bide hakkında konuşuyorum ahh ahh vay halime:P fotoğraf çekilmesini bile hiç sevmez habersiz çekiyoruz ne çekiyorsak...



Bu gördğünüz baklavayı da görümcemle birlikte yaptık üç tepsi,ama şerbetsiz hali bu ,bu gece şerbetini dökücem,yarın kayınvalidemler umreden gelicek onlar için bu hazırlık...

Tüm annelerin anne adaylarını anneler günü kutlu olsun...

8 Mayıs 2009

Diktiklerim ve Sobe



23 Nisanda yapacakları gösteri için yiğenim Aysima ve 6 arkadaşına diktiğim kıyafetler,çok güzel oldular ben değil aldığım yorumlar öyle söyledi yanii,ama bencede çok güzel olmuşlardı ,çok da mütevazıyım dimi:D

İşlerim açıldı sanırım başladım artık yavaştan yavaştan bişiler dikmeye insanın kendi harçlığını kazanması çok güzel ya,helede verilen bir emek sonucundaysa ve karşılığında övgü dolu sözlerde ekstradan geliyorsa değmeyin keyfine...

Ardından bizim sınıftan bir veliye diktiğim kıyafetlerde çok güzel oldu onlarında fotoğrafı vardı fakat benim pc çökünce gitti fotoğraflarda...

*****

Canım arkadaşım http://esenguldenesintiler.blogspot.com/ beni sobelemiş kendisine teşekkür ediyor ve geç cevapladığım içinde kusura bakma emi canım diyorum:D


Yil sonunda zengin olmak kosulu ile bir yil boyunca her gece kabus görmek ister miydiniz ?

Asla istemezdim,sonunda delirmek var yaaa...

Kör olma ve sagir olmak arasinda nasil bir secim yapardiniz ?

Allah göstermesin ama sağır olmayı tercih ederdim sanrım...

Öleceginiz ani bilmek istermiydiniz ?

Hayır bilmek istemzdim...

Bu gecenin son geceniz olacagini ögrenseniz,birine söylemediklerinizden dolayi üzülürmüydünüz?

Genellikle hiç bir şeyi içimde tutmadığım için söyleyemediğim bir şeyler olmadığı için üzülmezdim...

Bir yil boyunca herseyin mükemmel oldugu,ancak yil sonun da o yili unutacaginizi bilebile yasanmasini ister miydiniz?

Mükemmelse neden olmasın...

Eviniz yaniyor,aileniz ve siz kurtuldunuz,son kez daha eve girme sansiniz olsa neyi kurtarirdiniz?

Fotoğraf albümlerimi...

4 Mayıs 2009

23 Nisan Gösterisi



23 Nisan'ın Perşembe gününe gelmesi Cuma günün tatil olması ve dolayısı ile Cumartesi Pazarın araya girmesi ile okulumuzun 23 Nisan kutlamaları geçen hafta Salı günü yapıldı,çok şükür hava çok güzeldi tüm okulun gösterileri harikaydı,çocuklar çok emek vermişler çok uğraşmışlar belliydi ama sonuç mükemmeldi...

Bildiğiniz gibi öğretmenimiz bu dönem başında geldi,Allah razı olsun kendisinden çok iyi bir öğretmenimiz var,toplantı yaptığında kendimi seminerde hissediyorum sanki,o kadar bilgili o kadar aklı başında bir kişi,tatlı sert çocuklara nasıl davranıcağını çok iyi biliyor,sene başından itibaren yaşadığımız sıkıntıların sonunda bu güzelliği not düşmemek olmazdı.

Bu yıl gösteri yapmayabiliriz demişti öğretmenimiz çünkü sene başından itibaren yapılan tüm işler geri kalmış onları zor yetiştiriyorum demişti,ama vaktim kalırsa hazırlıyacağım çocukları dedi ve çok kısa sürede 20 yada 25 gün gibi kısa sürede hazırlanıp,çocuklarımız çok güzel bir şekilde gösterilerini sundular. Guruplara ayırdığı çocuklar tüm bölgelerimizin yöresel oyunlarını oynadılar birer dk lık kısa bir gösteriydi,ardından hep birlikte ellerinde Türk bayrakları eşliğinde Onuncu yıl marşını söylediler ve gösteriyi bu şekilde sonlandırdılar...




Ömer Karedeniz bölgesine ait "Atabarı" isimli oyunu oynadı,hazırlık aşmasındaki fotoğrafları bu kareler...



Çocuklar ne alem ya Ömer'in elinde tuttuğu Karedeniz bölgesi yazılı pankartı tutmak için yarıştılar resmen kendi aralarında.



Bu karelerde gösterileri bittikten sonra rahatlamış bir şekilde sınıftaki arkadaşları ile...






Oynamaya çaılıştığı atabarı oyunu ile karşınızda Ömer...




Ve final Onuncu yıl marşı..

27 Nisan 2009

23 Nisanın Ardından



Kocaeli büyükşehir belediyesinin 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı dolayısı ile düzenlediği şenliklere katıldık çok güzel geçti, üç gün boyunca Ömer Talha çok eğlendi,hafta sonu yapılacak olan satranç turnuvasıda şenliklerle aynı yerde olunca çok güzel oldu.Şenlikler İzmit Seka Parkta yapıldı.
Cuma akşamı rep gurubu Ceza'nın konseri olduğunu duyunca Ömer'i durdurmak ne mümkün abimiz evde oturdu ana oğul biz rep konserine gittik :D
Hatta giderken yolda kuzenimle konuşuyoruz; genç delikanlı oğlum evde ben yaşlı bir bayeenn olarak rock konserine gidiyorum şeklinde konuşup gülüştük,sonra Ömer dayanabilirmi meğer ben yanlış demişim "anne sende bişey bilmiyorsun rock değil rep gurubu o" diyerek bu konuda ne kadar bilgisiz olduğumu göstermiş oldu beyimiz:P
O geceye ait fotoğraflarımı yok çünkü pc çöktü ve fotoğraflarda gitmiş oldu böylece...






İlk gördüğümüz zıp zıplarda aldık soluğu,bir saat boyunca sıra gelmesini bekledik,bekledik bekledik...





Beklediğimize değdi,o kahkahaları görülmeye değerdi,sevinç çığlıkları,her seferinde daha yukarıya zıplama isteği,beklediğimiz bir saati unutturdu...



Parktaki oyuncaklarda oynadı,kuleye çıkıp "en büyükkkkkkkkkk Türkiye" diye bağırdı,uçağın etrafında koşturdu durdu,güzel manzarası olan köprüde annesinin isteği ile poz verdi...




Koşmaktan,bayırlarda yuvarlanmaktan yorulan iki ufaklık çimenlere yatıp dinlendiler....



Lalelerin içinde şekilden şekile girdi...



Satranç İl Temsilciliğimizin faaliyet programında yer alan ve bu yıl Makina Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesinin desteği ile ikincisi düzenlenen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Satranç Turnuvası yapıldı. 10 - 14- 18 Yaş altı olmak üzere üç kategoride yapılan turnuvada 206 sporcu yarıştı.
Ömer derece elde edemedi fakat yaptığı sekiz maçın dördünü kazandı,toplamda kaçıncı oldu bilmiyorum ödül törenin beklemedik çünkü...





Dün yine aynı yerde olunca,yeniden zıp zıpa bindi zıpladı durdu,arkadaşları ile çimlerde koşturdu,finali sağanak yağmurla yaptık ve evimize döndük

24 Nisan 2009

Medineyi Ağlatan Ezan




Allah Resûlü hasta yatağında soğuk terler döküyor. Hazreti Aişe’nin gözü yaşlı, Hazreti Ebu Bekr’in başı yerde, Kainatın Efendisi ebedi yolculuğun eşiğinde son nefeslerini sayıyor. Medine soluk almadan bekliyor.

Buruk yürekler, endişeli bakışlar ve köşelerde sessiz sessiz akıtılan göz yaşları… Tek istenilen şey, bir haber. Habibin sıhhat haberi. Fakat Alemlerin Rabbi daha fazla uzatmayacaktır dünya gurbetini Habibinin. Ahmedi’nin yüreğini daha üzmeyecektir bu çöllerde.

İşte son an… son nefes… ve Habibin dudaklarından dökülen son söz: “Er’rafiku-l a’la! Er’rafiku-l a’la!” “ Yüce dost! Yüce dost!”

Kainatın Sevgilisi ulaşıyor dostuna

Ezan vaktidir. Resûlullah’ın yokluğundaki ilk gecenin sabahı. Bilal elini kulağına götürmek için hazırlanıyor. Mukaddes daveti duyuracak. Lakin yüreği yanıyor. Yanık sesi, yanık yüreğiyle hepten hüzne bürünmüş başlıyor ezan-ı Muhammedi. Ve tam “Eşhedü enne Muhammederrasûlullah…” derken bir hıçkırık kopuveriyor Bilal’in ciğerlerinden. Bilal ağlıyor, sahabeler ağlıyor. Dalga dalga hüznüyle yayılıyor gülbang-ı Ahmedî. Peygamber müezzini ezanı güçlükle bitirebiliyor.

Medine… Peygamber şehri. Hiç böyle görmemişti bu şehri Bilal. Her bir taşından göz yaşı damlıyordu sanki. İşte bu sokaklardan yürümüştü Allah Resûlü. Bu mescitte oturmuştu. Şu kütüktü yaslanıp da hutbe okuduğu. Mübarek ayaklarının değdiği toprak bu topraktı. O’nun gül kokusu sinmişti bu yerlere. Medine O’nu bulduğu gün can bulmuştu. Ama şimdi o yoktu bu şehirde. Her zerresine hasretini nakşedip göçüp gitmişti işte. Bilal Medine’de duramazdı artık. Baktığı her yönde O’nun hatırasının canlandığı, yüreğine hicran ateşleri yağdıran bu şehirde kalamazdı. Hasretini bağrına basıp Şam’a gitti. Aradan seneler geçti. Medine peygambersiz, ezanlar Bilalsiz seneler geçti. Halife defalarca Bilal’i Medine’ye çağırdı. Tüm ısrarlara rağmen peygamber müezzini kabul etmedi bu davetleri.

Fakat bir gece Efendimiz (sav) rüyasına geldi Hazret-i Bilal’in. Allah Resûlü (sav) nurlar içinde ona bakıyor, sitemvâri bir tavırla: “Ne zamandır beldemize uğramaz oldun Ya Bilal!” diyordu. Ertesi sabah Bilal, emri alan asker gibi fırladı. Derhal Medine yollarına koyuldu. Bilal’in ne sıcakta pişen vücudu ne uzayan yollara bakan gözleri vardı. Hissettiği tek şey kalbindeki tarifsiz sızıydı. Özleten, ağlatan, yandıran bir sızı.

Günlerce süren yolculuğun ardından Bilal, sevgilisini gömdüğü hicran şehrine ayaklarını basıyordu işte. Ve o gün Medine bir zamanlar çok iyi tanıdığı bir sesle açıyordu gözlerini sabaha. Sesi duyan daha iyi işitebilmek için kapılara koşuyordu. Sokaklara dökülen insanlar heyecan içinde birbirlerine tek bir şeyi haber veriyordu. “Bilal gelmiş! Seneler sonra Bilal Medine’ye dönmüş.” Kalpler sanki yerinden çıkacaktı. Sokaklarda kadınlar, çocuklar… Medine böyle bir şey görmemişti. Bütün şehir mescide akıyordu. Onlar bu sesi hep peygamber hayattayken duymuşlardı. Bu sesi işitip de gittiklerinde mescide Allah Resûlü’nün o mübarek yüzünü görmüşlerdi yıllarca. Peki ya şimdi? İşte bu ses Bilal’in sesiydi. Yoksa Muhammed Mustafa (sav) , kainatın biricik sevgilisi şimdi de mescitte miydi? Birisi deseydi ki: “Evet, Peygamberimiz (sav) mescitte, müminleri namaza bekliyor.” Şüphesiz buna inanmayan kalmayacaktı. Bir anda çağlayan hisler o koskoca hakikati unutturuvermişti. Allah Resûlü artık aralarında yoktu ve dönmesi de mümkün değildi. İşte o dem herkes koyuverdi kendini. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk herkes herkes ağlıyordu. Her şey ortadaydı. Bu ses bu semalarda Muhammed Aleyhisselamsızdı.

Bilal de yüreğinin yangınlarına su serpiyordu gözyaşlarıyla. O da ağlıyordu.

Hıçkırıklara karışan bu ezan bütün Medine’yi ağlatmıştı. Bu Hazret-i Bilal’in okuduğu son ezanı oldu. Şam’a döndükten bir süre sonra o da Hakk’ın rahmetine ulaştı.

16 Nisan 2009

Sorunun Cevabı ve Ödüllerim...




http://mukonungunlugu.blogspot.com/2009/03/bir-soru.html,burada bir soru sormuştum,bu yakışıklı bey ne yapıyor sizce demiştim,işte sorumuzun cevabı fotoğraflarda...





Annesinin ayakları üzerinde uçuyor beyefendi,uçuyormuş Ömer beyimizin yorumuyla,istediği zaman "anne beni uçururmusun" diye dolanır ayaklarımın dibinde,fotoğraflarda o anlardan çekilmiş...





Benim de ödülüm var hemde ödüllerim...
Sevgili arkadaşım http://annelerimizvemelekleri.blogcu.com/
Efe paşamın annesi annecik:http://efepasam.blogspot.com/
ve canım arkideşim Beyhan'cım:http://narishinsandigindan.blogspot.com/
Beni buödüle layık görmüşlerr kendilerine çokk ama çokk teşekkür ediyorum.

Bu ödülü kabul etmem icin 3 kural yazilmasi gerekiyormus..
1. bana ödül veren kisinin blogunu yazmak
2. bana verilen ödülü 7 arkadasima vermem gerekiyormus..
3. ödül gönderdigim arkadaslara haber vermem gerekiyormus..

Ben bu aralar pek bloglara bakamadığım için bu ödülü kimler almış kimler almamış takip de edemediğim için, tek tek isim belirtmeden blog listemde yer alıp bu ödülü almamış tüm arkadaşlarıma gönderiyorum...

14 Nisan 2009

U15 ŞAMPİYONASI VE HEDİYELERİM.



Enes'in oynadığı futbol takımı Kocaeli'yi temsil ediceklerdi u15 Türkiye futbol şampiyonasında.10 gün önce Kütahya'ya gittiler altı futbol takımını eleyerek Kütahya'da ki guruptan şampiyon olarak döndüler ve Türkiye'de yirmi dört takım arasında yer almayı başardılar...Yani çeyrek finaldeler.



Fotoğraflarda o günlere ait ve Demirspor'un başarısı yerel gazetelerde bayağı ses getirdi...



Bu gün de Bolu'ya gittiler,işleri artık çok zor guruplarında güçlü takımlar var Beşiktaş'ın alt yapısı gibi.Eğer bu guruptan başrı ile çıkabilirlerse Türkiye'de dört takım arasında yer alıcaklar,inşaallahhhh.



Canım arkadaşım annelik heyacanı sarmış olan http://zehraninevi.blogspot.com/ Zehra'cım bana çok güzel hediyeler ve kart gönderdi,kendisine buradan çokk teşekkür ediyorum ve bebişinin cinsiyeti belli olunca kendi ellerimle hazırlıyacağım hediye pakatini de göndermek için sabırsızlandığımı bilmeni istiyorum canım...

10 Nisan 2009

Kalp kırmak

Gereksiz yere insanlar neden kırarlarki birbirlerini,helede sebepsiz yereyse,helede bir çocuğun lafına bakıp da,o çocuğu kendi oğlumdan hiç ayırmadığım halde.
Bu acılı günlerimde beni o kadar üzdülerki,sonradan üzüldüğümede üzüldüm çünkü değmiyecek kişiler için üzülmemeyi öğrenmiştim oysaki,Ama rabbime havale ediyorum rabbim herşeyi gören bilen duyan, nasılsa bu dünyanın ötesi de var.
Orada heseplaşırız hiç sorun değil,sadece günahımı alırsın en fazla başkada bişey yapamazsın.
Canımı yakanın canını yakmak istedim belkide yaptım çünkü içimde tutamadım bende söylendim ,hiç haketmediğim söylemediğim yapmadığım şeylerle itham edildim,bundan kötüsü var mı ya var mı?
****
Büyük bir bardağa su koydular,
Suyun içine de bir bardak.
Keskin nişancıları çağırdılar,
Dıştaki kırılmadan içteki vurulacak.
Kimse başaramadı bunu.
Silaha sarılanların boynu vuruldu.
Baktılar ki silah tutan kalmayacak.
Hocaya koştular ''Bu iş ne olacak''
Hoca dedi ''Bu bir temsildir,
O silahla vurulacak,
Bardak içindeki bardak:
En büyük suç olan, kalp kırmak.''
''İnsana Yakışan odur ki,
Bundan uzak durmak. Çünkü:
Kabe'yi yıkmaktan daha kötü,
İnsanın kalbini kırmak''