16 Mart 2009

Ömer ve Ben...


Ömer Talha'nın okuldaki durumunu yazmayalı epey bir zaman oldu,vakit bu vakit diyip başlayalım bakalım neler çıkacak konu nerelere varacak:)

Bilindiği gibi Ömer Talha ikinci sınıfta okuyor ve şu anda dördüncü öğretmeni.Yavrum çok etkilendi ve tabiki arkadaşları da...İlk dönem iki öğretmen ikinci dönem başında da kadrolu, bundan sonra bir aksilik çıkmazsa bizimle olacak yeni öğretmenimiz...

Bu sene ilk dayakçı öğretmeni okuldan göndermekte parmağım olduğu için, ikinci gelen öğretmen berbat çıkınca yağmurdan kaçarken doluya yakalandık resmen gibi düşüncelerle vicdan azabı çeker duruma gelmiştim.Dayak yiyorlardı, çeşitli hakaretlere maruz kalıyorlardı ama hiç değilse bişeyler öğreniyorlardı demeye başlamıştım artık...

Artık yapacak bişeyimiz de yoktu mecbur katlanıyordum ve üçüncü sınıfta artık aynı öğretmen olursa okul değiştirmeyi düşünüyordum.İkinci öğretmen kaldığı iki ay süresince çocuklara hiç bir şey vermemişti, bilakis çocukları çok rencide eden,sürekli kendini öven,ders sırasında kps ye hazırlanan bir öğretmen vardı karşımızda...

İkinci dönem başında çok şükür ki kadrolu öğretmenimiz geldi ve yine çok şükür ki ne yaptığını bilen, aklı başında, disiplinli, tatlı ,sert bir öğretmenimiz var...Çocuklar bir dönem gerideler şu anda,çok açıkları var inşallah toparlanacaklar buna öğretmenimizde bizde çaba gösteriyoruz ve inanıyorum ki bu öğretmenimizle çok güzel şeylar yapacaklar...



Yeni öğretmen geldikten sonra Ömer Talha'da okuma konusunda gözle görülür bir düzelme oldu artık seri ve yanlışsız okuyor çok şükür,aslında bu sözlerim geçen yıl olmalıydı biliyorum ama bizde bu sene oldu işte...
***
Yeni öğretmen aylık çizelge çıkarmış her öğrencinin okuduğu kitap sayısı böylece belli olacak ve bir şekilde çocukları teşvik ettiği için Ömer Talha'ya da istek geldi.
Ve yine çok hoşuma giden bir uygulama yaptı öğretmenimiz,günlük başarı kartları hazırlamış ve gün içinde en uslu duran,en çok öğretmeni dinleyen ve en çok derslerinde başarılı olan öğrenci bu kartlardan alacak ve ay sonun da en çok karta sahip olan öğrenci başarı belgesi almaya hak kazanacak.
***
Ömer hiç bir zaman ders konusunda istekli bir çocuk olmadı hep; "hadi oğlum ","hadi annecim"," ödev zamanı"," kitap okuma zamanı " diyerek,benim hatırlatmlarım hatta zorlamalarım sonrasında ödevler yapılır ve genelde sürekli tekrarlar karşısında bunlar olur.Geçtiğimiz hafta sonu cumartesi günü ben hiç bişey demeden kendi aldı ödevinin bir kısmını yaptı,pazar günü de yine geride kalan kısmını yaptı ve kitabını okudu,tabii bu duruma ben çok sevindim ama olağan bişey gibi Ömer'e hiç bişey belli etmedim,ama kendi de bunun farkında olmalı ki bana "anne farkındasın dimi ilk defa içimden geldi ödevimi yapmak,isteyerek yapmak çok zevkliymiş " dedi beyimiz:) İnşallah bu sürekli olur ve başarılı bir öğrenci olur.
***
Yukarda ki fotoğraflardan gördüğünüz gibi Ömer beyimizin çeşitli şekillerde ders çalışırken ki halleri.Hiç bir zaman masa başında ders yapılmaz bizde,kapı aralarında yerlerde yapılır :)
****
Bende uzun süreli geçmeyen bir öksürük ve terleme vardı,doktora gitmeyi hiç sevmeyen biri olarak mecbur kalınca gittim ve birazcık zatürre olmuşum:) ve Kanımda iltihap çıktı.
Zatürre başlangıcı dedi doktor aslında hastaneye yatmamı söyledi fakat ben kabul etmedim,hem çocuklar hemde sürekli babamın yanında olmak isterken bu imkansızdı ve kabul etmedim,doktorda dinlenmem şartıyla kabul etti ve sabah akşam iyne yedim yaaa:( Gerçi şurup içmektan daha iyi olduğu kesin, bu çocuklar nasıl içerler şurupları hiç anlamış değilim, ayy çok zor içiyorum ben.Bir sürü iyne, bir sürü hap, keza şuruplar aynı şekilde içmeye devam ama şükür öksürüğüm azaldı biraz...Rabbim kimseyi hastalıkla imtihan eylemesin inş.

9 Mart 2009

Babam!


Babam yakışıklı babam,dünyalar iyisi babam,cefakar ,vefakar kendini evlatlarına adamış babam.Evlatlarına her zaman; çok iyi bir insan, çok iyi bir kul, çok iyi bir baba ,çok iyi bir eş olarak örnek olan babam.Torunları için Ahmet dedeleri,kızları için ilk aşık oldukları erkek,küçük kızı için babiş,oğulları için çok iyi bir arkadaş,eşi için yanından bir saniye ayrılmayan hayat arkadaşı ,anası, babası, canı, kanı, herşeyi...

Bu gece pc de eski fotoğraflara bakarken ne kadar değiştiğini ne kadar zayıfladığını gördüğüm canım babam,sanki hep şimdiki halindeymiş gibiydin taki eski fotoğraflarına bakana dek.Rabbimin izni ile eski sağlıklı günlerine döneceğini ümit ediyor ve yalvarıyorum her gece Rabbime.Sevenin o kadar çok ki,biliyorum Allah'ımda seviyor seni,Sen hep bize imanınla örnek oldun en çok ağrı çektiğin zamanlarda bile hiç isyanına şahit olmadık hep hamd ettin Allaha hep teşekkür ettin keşke herkes senin gibi olabilse,keşke sendeki sabrın yarısı bende olabilse.

Hep istediğin beni sürekli teşvik ettiğin okuma konusunda bir adım daha attım babam diyemedim sana,artık yolun sonuna geldiğimi hiç çalışmadan girdiğim sınavdan 27 kredi almayı başardım babam artık eylülde diplomam elimde kısmetse babam, diyemedim sen ağrı çekerken ben burukda olsa sevinç yaşadım ama,sen düzeleceksin ve yaza beni sen dersanaye göndereceksin unutmadın dimi babam,üniversiteyi de okursun diyerek hep beni yüreklendirdin,diplomamı aldığımda ilk sana gelicem ve birlikte dersaneye kaydımı yaptırmaya gidecez biliyorsun dimi babam...

Geçenlerde yaşadığımız o korkunç gecenin tekrarını düşünmek bile istemiyorum,hepimize tek tek sarılıp hıçkırarak ağlaman,ağlamamız belkide sekiz aydır yapamadığımız hep birbirimize mutluluk oyunu oynadığımız günlerin sonu olan bir geceydi.Ama iyileşince bütün bunları buruk birer anı olarak hatırlayacaz inş.

O gecenin sonrasında 17 yaşındaki kardeşimin facebook da yazdığı yazıyı görünce alıp kaydetmiştim,sonrasın da silmişti bile ...

O an ..
geldiğini düşündü ölümün
sessizce yanına sokulduğunu…
hissetti içindeki ürpertiyi..
yalnız..
belki kalabalık
etrafında onlarca insan ...
kurtarabilirler mi onu dostları
dost sandıkları..
oğlu eşi kızı..
çıkartabilirler mi içindeki ürpertiyi…
an bitti artık ..
sessizce yıkıldı dev
belkide dev sandığım…

10-mart-2009/salı

6 Mart 2009

"Senin sayende" demiyorsanız,"senin yüzünden de "demeyin!!!

Menfaat sandalyeye benzer başında taşırsan seni küçültür,ayağının altına alırsan seni yükseltir.
Haydi özeleştiri zamanı...Biraz uzun ama çok güzel bir yazı...
"Senin sayende" demiyorsanız,"senin yüzünden" de demeyin hiç bir zaman.

Slma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde 8 yaşındaydı. Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya iten, "seçici konuşmazlık" dediğimiz sürece getiren olaylar beş yaşındayken başlamıştı. Selma, beş kardeşi, anne ve babasıyla kendi halinde normal bi yasam sürerken , bir gün annesi hastalanıyor. O dönemlerde beş yaşlarında. Kendisinden büyük iki abla, bir ağabey ve kendisinden küçük iki kardeş daha var.. Küçük kardeşin yeni doğduğu dönemde anne ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşıyor. Uzun süre tedavi görüyor. Yoğun uğraşılara rağmen iyileşmiyor. Hastane ortamından evine gidip son günlerini evinde huzur içinde yaşasın diye doktorlar tarafından eve gönderiliyor. Birkaç ay evde babaanne , hala ve benzeri yakın akrabaların yardımıyla yaşatılıyor. Birgün hayata gözlerini kapatıyor.
Anneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemde anne, Selma'nın hayatından çıkıp gidiyor. Aradan 1,5 yıl geçiyor. Kendi hallerinde bir şekilde yaşamaya alışıyorlar. Büyük kızlar evde yemek yapıp, en küçük çocuklara annelik yaparken, Selma babasıyla birlikte dükkanda çalışıyor.
Dükkanları evin hemen alt katında olduğu için baba endişe duymadan iş hayatına devam ediyor. Çocuklarını kimseye muhtac etmeden yük etmeden idare ediyor. Bir gün ablalar ve ağabey, kardeşlerini alarak yakın akrabalarına gidiyorlar. Selma babasının yanından ayrılmıyor. Çok ısrar ediyorlar ama istemedigi için gitmiyor. Babası da gitmemesine ses çıkarmıyor. Öğleden sonra baba kız dükkanı temizlemeye başlıyorlar. Selma babasının istediği gibi her yeri bi güzel temizleyip süpürüyor. Daha sonra radyoyu açıyor. Müzik dinlemeye başlıyor. Ancak dışardan gelen sesler nedeniyle müziği duyamadığı için, sesini iyice açıyor. Babası da başının ağrıdığını söyleyerek müziğin sesini kısmasını istiyor. Selma, babasının söylediğini duymamış gibi yapıyor. Hani çocuklar sıklıkla yaparlar ya..
Bir süre sonra babası, başının çok ağrıdığını söylüyor. Yüzü asılıyor. Selma, gidip gelip babayı kontrol ediyor baş ağrısı geçti mi diye. Babası baş agrısına dayanamayarak eve ilaç almaya çıkıyor. Sıcaktan bunaldığını, kendini kötü hissettiğini söylüyor. Dükkana dikkat etmesini hemen bi ağrı kesici alıp geleceğini de ekliyor. Eve çıkıyor. Aradan epey zaman geçmesine rağmen baba yok. Bekliyor baba yok. Merak edip yukarıya babasına bakmaya çıkıyor. Eve giriyor. Babasına sesleniyor. Cevap yok. Tam oturma odasına giriyor ki babası o anda Selmanın gözleri önünde kalp krizi geçirmeye başlıyor. Selma babasının çırpınmalarına, yerde tırmalamasına...vs. şahit oluyor. Babası son nefesini verip yerde cansız yatarken, uyandırmaya çalışıyor. Babası uyanmıyor... Camdan aşağı doğru bağırmaya başlıyor: "İmdat.. Babama bişey oldu... Yardım edin!.." kısa süre içinde ev mahalle halkıyla doluyor...
Cenaze işlemleri bitince 1,5 yıl önce anneleri ölen bu altı kardeşin ne olacağı tartışması başlıyor.. kimi "yanımıza alalım", kimi "yuvaya verelim", kimi de "hepsine birden nasıl bakacağız" diyor. En sonunda akrabalar aralarında anlaşıyorlar."herbirimiz birisini alalım. Böylece çocuklar yurtlarda perişan olmaz, arada sırada da olsa birbirlerini görürler." Diye düşünüyorlar.
Selma' yı çok sevdiği halası alıyor. İki yıldır Selma yanlarında ve hiç konuşmuyor. Duyduklarım beni çok etkilemişti. Daha önce gidilen uzmanların isimleri beni endişelendirmişti. Bir yandan da bir şeyler yapabilirim belki diye düşünmeden edemiyordum. Hikayesinden çok etkilendigim bu kızı merakla bekliyordum. Halası olan biteni tek tek anlattı. "Gelinimiz ve ağabeyimin ölümünden sonra ben de onu bir türlü mutlu edemedim. İki yıldır yüzü hiç gülmüyor. Kendiliğinden hiç bir şey yapmıyor. Sadece konuşmasa neyse ama sanki kurulmuş bir robot gibi.örneğin sofraya oturup yemek yiyeceğiz " Hadi Selma sofraya otur!" diyoruz oturuyor. Hadi Selma artık kalkabilirsin demeden kalkmıyor. Önceleri aldırmadık. Baktık olmadı karşımıza aldık uzun uzun konuştuk anlattık. Ona evimizin bi kızı oldugunu, evdeki herkes kadar her şeye hakkı oldugunu... hiçbirisi fayda etmedi. Zamanla öfkelenip inadını kırmak için bazı taktikler uygulamaya başladık. Sofra hazır olunca gel otur demedik, aç kaldıgı günler oldu. Ya da artık kalkabilirsin demedik saatlerce sofrada oturdu. Hadi artık uyu demedik , sabaha kadar koltukta öyle oturdu. Vicdanın yoksa söyleme..."
Onunla yaptığım ilk seans dün gibi aklımda. Hal hareketleri dinlemiyormuş gibi ama tüm alıcılarını bana cevirdiğini hissettiğim tavırları.
- Biliyor musun ben seni çok sevdim
- Vallahi çok ciddiyim, çok sevdim.
- Ne güzel hiç konuşmuyorsun, diğer çocuklar gibi kafamı şişirmiyorsun .. Gözlerimin içine bakıp gülümsemesini saklamak ister gibi dudaklarını ısırarak başını salladı.
- Biliyor musun bazen çocukların hayatlarında bazı şeyler yolunda gitmiyor, benim işimse bunları yoluna koymak. Beni dinlediğini biliyorum .. hatta benimle konustugunu bile hissediyorum. Çocuklar benden yardım isterler, ben de onlara yardım ederim. Bu hep böyle oldu.
- Ama şu an işler değişti. Sana yardım etmeyi ben istiyorum. Eğer bana yardım edersen , izin verirsen seni susturan şeyin ne oldugunu bulurum. Gerçekten... inan bana...izin verir misin?
Başını salladı! Evet başını salladı!
- Elimde bazı resimler var, o resimleri cocuklara gösteriyorum onlar da bana resimlerle ilgili hikayeler anlatıyorlar. Onlar bana hikaye anlatınca ben de onların mutlu olmasını sağlıyorum. Yani bütün sır hikayede. Biliyorum sen konuşmuyorsun. Ama hikaye anlatmak istersen, konustugunu kimseye söylemem. Bu ikimizin sırrı olur. Anlaştık mı?
Bir süre düşündü. Başını saga sola salladı. Evetle hayır arasında gidip geliyordu. Birden evet anlamına gelecek şekilde başını salladı.
Karşımdaydı... ben ona resimler gösteriyordum o da bana hikayeler anlatıyordu. İşimiz bittiğinde ona çok teşekür ettim. Anlattıklarını analiz etmeye bile gerek yoktu. O kadar saf, o kadar temiz, o kadar kendi hikayesini anlatmıştı ki... Selma!nın bilinçaltı karmakarışıktı. İşte Selma'nın analizden geçmesine bile gerek bırakmayan, halasını dinlerken gözyaslarına boğan, beni analiz yaparken hıçkırıklara boğan hikayesi...
"Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir ülke varmış. Bu ülkede anne babasıyla yaşayan çok mutlu çocuklar varmış. Çocuklar kardeş kardeş hep oynarlarmış, anne babaları onlara hiç kızmazlarmış. Bir gün bu çocukların annesi hastalanmış. Çocuklar çok üzülmüş. Ama kimse çocukların üzüldüğünü anlamamış. Anneyi hep hastaneye götürmüşler. İlaçlar vermişler. hem de acı acı ilaçlar. Anne, sırf çocuklarını yalnız bırakmamak için içmiş bütün o acı ilaçları. Çocuklara hep annelerinin iyileşeceği söylenmiş. Bir gün anneyi eve getirmişler. Çocuklar anne geldi diye çok mutlu olmuşlar. Anne hep yatakta yatmaya başlamış. artık cocuklarına yemekler yapmıyormuş. Çocuklar çok üzülmüşler. Annelerinin yanında oyunlar oynamaya başlamışlar. Annelerinin yanında niye oynuyorlarmış biliyor musun ? Anneleri eğlensin diye. Ama babaanneleri hep kızıyormuş onlara. "Gürültü yapıp durmayın. Anneniz zaten sizin yüzünüzden hastalandı" diye. çocuklar çok yaramazlık yaptı diye anne hastalanmış meger. Çocuklar da anne iyileşsin diye onu eğlendirmek istiyorlarmış ama kimse anlamıyormuş. herkes çocuklarını azarlayınca anneleri de cok üzülüyormuş.. Birgün anne ölmüş. Herkes ağlamış. Çocuklar annenin neden öldüğünü anlamış. Yaramazlık yaptılar diye. Çocuklar evde babalarıyla yaşamaya başlamışlar. Bir gün anane gelip yemek yaparken, çocuklar gürültü yapmışlar. Anneanne onlara kızmış "kızım sizin yüzünüzden hasta oldu. Hiç annenizin sözünü dinlemediniz hasta ettiniz kızımı. Sizin yüzünüzden de öldü. Sözümü dinlemeyip gürültü yapar, çok konuşursanız beni de öldürüp ortada kalacaksınız. Kim bakacak size?" demiş. Bir gün Selma , babasıyla dükkanda oturuyormuş. Ablaları kardeşleri amcalarına gitmişler. selma babasının yanından ayrılmak istememiş. Hiç gürültü yapmadan hep babasına yardım ediyormuş. Anneleri çocuklar evde yokken hastalanmış ya. Babası yalnız kalır hastalanır diye yalnız bırakmak istemiyormus. Babaları çocuklarını hiç kızmıyormuş zaten. Gürültü yaptıklarında bile.. Selma dükkanda babasına yardım etmiş, her yeri mis gibi yapmış. Elleri de acımış biraz. Radyoyu açmış. Babasının başı ağrımış. "Kızım kapat şunun sesini" demiş. Selma duymuş ama duymamazlıktan gelmiş. En sevdiği müzikler varmış. Babası biraz sonra eve gitmiş. İlaç alıp gelecekmiş. Gitmiş gelmemiş. Selmanın aklına hemen anneannesiyle babaannesinin söyledikleri gelmiş. Annesi zaten cocukların yaramazlıgı yüzünden ölmüştü ya. Selma çok korkmuş eve çıkmış. Babasını aramış. Odaya girince bi bakmış, babası bişeyler yapıyor. Selma çok korkmuş. Babası Selmaya "git" der gibi işaretler yapmış. Selma gitmemiş. Babası yerde uyumaya başlayınca uyandırmaya çalışmış. Uyandıramayınca ağlamaya başlayıp komşuları çağırmış. Sonra ev kalabalık olmuş. Selma kimseye söyleyememiş ama çok üzülmüş.. babası " git " dediği halde gitmemiş. Yine babasının sözünü dinlememiş. Eger gitseydi, müziğin sesini açıp babasının başını ağrıtmasaydı babası ölmeyecekti. Selma'nın yüzünden öldü. akrabalar çocukları paylaşmışlar. Selma ablalarından ayrılmak istememiş. Küçük kardeşini de çok seviyormuş. Halası yanına gelip "kızım sen artık benim kızımsın bizimle yaşayacaksın" demiş Selma çok mutlu olmuş. Öyle mutlu olmuş ki, halasını çok seviyormuş, istediği zaman kardeşlerime götürürler, diye düşünmüş.. Halasının evine gidince "artık bunlar benim yeni anne babam" demiş kendi kendine. Ama birden korkmaya başlamış. "Annemle babamı ben öldürdüm. Yaramazlık yaptım sözlerini dinlemedim. Yeni annemi babamı çok . Ya onlara da bişey olursa ben ne yaparım.?" Sonra aklına bişey gelmiş. Gece yatmadan önce yatağının başucuna oturup dua etmeye başlamış. "Allahım .. ben çok yaramaz bir kızım. Annem babam benim yüzümden öldü. Halamlar çok iyi insanlar. Ne olur benim yüzümden onları da yanına alma. Eğer onları da alırsan ben kimin yanında kalırım? Ne olur Allahım bana yardım et. Hiç konuşmamam için bana yardım et. Ne zaman gürültü yapıp söz dinlemesem annem babam ölüyor. Hep susmam için bana yardım et Allahım. Ne söylerlerse yapacağım, onlar söylemeden hiç bişey yapmayacağım... ne olur onları benden alma!.."
O günden sonra Selma hiç konuşmamış. Gülmemiş. "Eğer gülersem evde gürültü olur, başları ağrıyıp ölürler" diye korkmuş. Hep susmuş.. Hikayesi bitince Selma gözlerimin içine baktı ve ekledi; "Biliyor musun? Hala her gece dua ediyorum. Allahım nolur konusmayayım, konusmamam için bana yardım et! Diye. Bazen çok mutlu oluyorum. O zaman çok korkuyorum sevinçten çığlık atarım da gürültü olur, annem ölür diye"

O küçük bedeniyle ne kadar büyük bir görev üstlenmişti. Kaçımız en konuşkan, en geveze çağımızda kendimizi susturmayı başarabiliriz ki? Kaçımız bir dondurma alındıgında bile sevinç çığlıkları atabilecekken, bu yogun duyguyu bastırıp susmaya devam edebiliriz ki? Kaçımız? Bu kadar sevilmek... bu kadar değer verilmek...

Yapmayın ne olur ...Çocuklarınızın küçücük omuzlarına ağır yükler yüklemeyin.
Onların akılları da BÜYÜK yürekleride KOCAMAN.
Ne olur başınız da ağırsa ,bir bardak da kırılsa,eşinizle de kavga etseniz ;demeyin...

Zaten aslında hiçbiri çocuğunuz yüzünden değildir.Aslında hiç bir şey ,hiç bir zamn bir başkaı yüzünden değildir,kendimizizdir,istemizdiğimiz bir durumu istemediğimiz bir sonuca yönlendiren.
Ama bunu bilmektense itiraf etmektense,bir başkasını suçlamak hep daha kolay gelir.
"Senin yüzünden " demeyin çocuklarınıza...
Hele hiç bir zaman "senin sayende" demiyorsanız,"senin yüzünden" de demeyin!

Pisikoterapist Mehtap Kayaoğlu "Öpücük kutusu"adlı kitabından.

Beni okuduğumda hıçkırıklara boğan bu yazıyı sizlerde okuyun istedim,belki okumayan vardır belki hepiniz biliyorsunuzdur ama beni çok etkiledi...

3 Mart 2009

Hastalandık...

Bu günlerde sürekli hastanede olduğum için bazen yemek yapamadığım zamanlar da çocuklar da bayram ediyorlar ,hele Ömer yemekle arası olmadığı için aparatif yiyecekleri çok sever,yine bir gün geç döndüm hastaneden sabah da yemek yapamadan çıkınca, akşam eve dönünce hemen bir krep hamuru hazırladım ve yarım saat sonra yenilmek üzere masada yerini aldılar bile.Yanına da Ömerin elleri ile sıkılmış portakal suyu değmeyin keyiflerine...
*****
Geçen hafta cuma günü Enes ateşlendi ve şiddetli boğaz ağrısı ile doktora gittik üç gün yattı daha sonra düzeldi çok şükür.Ama ardından da Ömer aynı şekilde sabah altıda yüksek ateş ve baş ağrısı ile uyandı,ateş düşürücü ilacını verip soğuk kompleks yapınca rahatladı ve uyudu.Sabah illa okula gidecem ben iyiyim diye tutturunca gönderdim nasılsa okul çok yakın şikayeti olursa eve gelir.O sabah da benim mutlaka babamın bantlarını almam için ayrı bir yerde olan onkoloji hastanesine gitmem gerekti,giderken de kayın valideme tembihledim Ömer gelirse ilgilenmesini hasta olduğunu, neyse ben gittim ,eve geldiğimde Ömer ateş içinde evde kendi kendine yatarken buldum,babaannesine de gitmemiş direk eve gelmiş,ya ben oradan babamın yanına gitseydim kimbilir neler olurdu...
Yine doğru doktora gittik,tahliller yapıldı, ciğer röntgeni çekildi, baş röntgeni çekildi ve yine sinizit olduğu ortaya çıktı ve bu sefer çokmuş ki biz anlamadığımız halde röntgen filmine bakınca nerelerde birikme olduğu bariz görünüyor.Hemen antibiyotik tedavisine başladım şu sıra çok şükür daha iyi okula gidiyor şikayetleri kalmadı.
Sinizüt için bir kür uyguladım çok şükür sonuç aldım burnundan nasıl aktı görseniz şaşıp kalırsınız ben şok oldum nerdeyse.Yaptığım kür ise papatya ile yapılan bir kür ilgilenenler için burada.

23 Şubat 2009

Büyüdüğünü anladığım oğlum...

Ailemize, evliliğimizin 21.ayında katıldın doğduğun gün aklımdan çıkmayacak olan çok özel günlerden biri...
Seni kucağıma alışım, o misler gibi kokun, tarifi imkansız anlatılamaz duygular yaşattın bana.
Gün be gün büyüdüğüne şahit olmak, yavaş geçiyor gibi görünen zamanın aslında ne kadar hızlı geçtiğini görmek çok acı.
İlk kelimelerin sonra cümlelerin, ilk yürüyüşün,ilk dişlerin,anne sütü almadığın için sürekli hasta olman...
Bir buçuk yaşına kadar sürekli ayağımda uyuyuşun geceleri de dahil,uyuşan bacaklarımı azıcık araladığım da bunu uykunun en derin yerinde bile hissedişin...O günler hiç geçmiyecek gibiydi.
Ama geçiyor be oğlum sen hızla büyüyorsun bunu durdurmak zamanı geriye almayı çok isterdim...


İlkokula başladığın gün de benim için unutulmazlar arasında ,ne çok istemiştim senin okula başladığın günü görmeyi.Beni hiç üzmedin bir çok arkadaşın ağladığı halde sen büyük bir adam gibi sakin ve neşeliydin,ilk gün yanında kaldıktan sonra çok çabuk okula adapte oldun ve başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdin...
Gün be gün büyüdüğünün bir göstergesiydi tüm bunlar.

Asıl büyüdüğünün nasıl farkına varıyorum biliyormusun annecim,bana çok acı sözler söylediğin de:( Sen bilmesen de gizli gizli senin için ağladığım da.Bir gün beni çok çıldırttığın da sana elimi kaldırığım da o elimin senin tarafından havada yakalanması anında...Ki biliyorsun ki ben sana ve kardeşine bu güne kadar hiç vurmadım Rabbim de o günü göstermesin.
Geçenlerde hastalandığın da başını dizime koyup yatışın aslında ne kadar sürtüşsekte yine aramızda bişiler olduğunu sadece sabırla beklemem gerektiğini anladım.
Biliyorum ki içinde bulunduğun bu ergenlik döneminde olduğun için aramızdaki sorunlar yaşanıyor,ama geçecek bunu biliyorum...İşte tüm acı gerçekler senin büyüdüğünü artık bir delikanlı olduğunu anlamam için çok yeterli...
*****
Canım arkadaşım ayşem mimlemiş beni çok teşekkür ediyorum Ayşe'cim,konu ise çocuklarımızın büyüdüğünü nereden anladığımız.
Şimdi ise bu konuyu kime paslayacağımda sıra seçmek gerçekten zor, şimdi doğru blog listeme bakmaya :)
gül , yamanefe , meleklerim ,nunu ,narısh haydi bakalım arkadaşlar siz neler yazacaksınız,pamuk eller klavyeye bir zahmet:)

17 Şubat 2009

Ona bir daha sarılın !


Daha önceleri babama sarılıp öpemezdim anneme de öyle,ama çok şükür ki bunu yenmeyi bildim ve bir kaç yıldır onları çok sevdiğimi hissettirebiliyor ve söyleyebiliyorum artık.Çok geç olmadan onların kıymetini değerini anlamak gerek belkide bu yazıyı herkesler biliyordur ama yine de eklemek istedim belki okumayan vardır ve belkide birilerine ders olur bu yazı...
1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.
2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.
3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.
4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.
5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.
6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GITMIYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.
7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.
9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.
11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.
12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.
19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.
21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.
22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.
25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.
30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. 'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.
40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.
50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.
Derken bir gün..... o öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....
VE BİR HİKAYE:
'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı.Telefondaki ses annesine aitti.Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyimisiniz?' dedi.Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu yarındakonuşabilirdik' diyince annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' diyince annesi'30 sene önce sen de beni busaate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun'
EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN....

15 Şubat 2009

Sevgi Ödülü





Canım arkadaşım:narıshim ,biricik dostum : selom ,tatlı kızların annesi zeynep: gülücüklerimzeynep ,tatlımı tatlı Efe'ciğin annesi: annecik ,anneler günü etkinliği sayesinde tanıştığım arkadaşım ilkay: 3prenses , adı gibi yaman olan Efe'nin annesi:yamanefe , çok ama çok tatlı olan Nazlı Berra'nın annesi: mısırpatlağı , yine çok tatlı olan Çise'nin annesi:fatma , beni bu ödüle layık görmüşler hepinize tek tek teşekkür ederim arkadaşlar beni unutmayıp bu ödüle layık gördüğünüz için...


Şimdi ise işin zor kısmı olan 7 kişiyi seçmek aslında gönül istiyorki tüm blog listemde yer alan arkadaşlarıma bu ödülü vermek fakat kuralı bozmamak gerekiyormuş.


Seçtiğim yedi arkadaşımı seçerken ödül almamış arkadaşlarıma dikkat etmeye çalıştım.


Canım ayşem ,blogtan önce forumda tanıştığım yüzyüze görme şansına sahip olduğum, hasas, iyi niyetli süper bir anne.


Bloglardan tanıdığım yavrukuşun annesi sıcaklığını hissedebildiğim hem öğretmen hemde çok güzel bir anne olduğunu düşündüğüm yasemin/.


Yine forumda tanıştığım sevgili aysun,tatlı mı tatlı ibiciğin annesi hem işkadını hem çok iyi bir anne,bir türlü tanışmak kısmet olmayan canım arkadaşım.


Bloglardan tanıdığım, yazılarını okumaya bayıldığım, yazılarını okurken kâh ağladığım, kâh kahkaha attığım incegülüm.


Yorumların da ve blogun daki yazıların da enerji doluşuna hayran olduğum çiçeği burnunda anne olmaya aday olan zehra/.


Yaptığı yemekleri büyük zevkle takip ettiğim sadece yemek tarifi değil o tarifin yanında güzel yazılarını zevkle okuduğum yine sıcaklığını hissettiren sevgili arkadaşım disal.


Ve son olarak da blog manşette kendi reklamımızı yaptığımız yine yazılarını büyük keyifle okuduğum tarifleri çok güzel olan arkadaşım zerrin.

Haydi bakalım şimdi ödülü verdiğim arkadaşları haberdar etmek kural gereği ve siz ödülü verdiğim arkadaşlarım bakalım sizler kimlere vereceksiniz bu güzel sevgi ödülünü.


Blog listemde yer alan tüm arkadaşlarım hepinizi çok seviyorum ve sizlerin yorumları benim için çok değerli.

dipnot*ben bu postu bugün yani pazartesi günü yazdım ama tarihte pazar gününü gösteriyor ayarlarda doğru tarih var ama yayınlanma tarihi yanlış niyeyse düzeltemedim bir türlü?

12 Şubat 2009

Kitap okumayı nasıl sevecek?

Ömer hiç bir şekilde kitap okumasını sevmiyor ,nasıl sevecek işin doğrusu sevecek mi onu da bilmiyorum.İkinci sınıfta olmasına rağmen hâlen çok seri değil tamam takılmadan okuyor okuduğunu da anlıyor ama kelimenin ilk hecesini görüp gerisini uyduruyor birinci sınıftan beri bu alışkanlığı değişmedi.Her kelimede böyle değil, sadece okuması zor kelimlerde ve eğerki hızlı okumaya çılışıyorsa bunu yapıyor.Kitap okumanın zevkine varamadı henüz,hep zorla hep zorla.Dün gece yine kötü bir akşamdı söylediği sözler sanki 18 yaşına gelmiş bir delikanlının özgürlük nutukları gibi.

"benim hayatıma karışamazsınız"

"sürekli benim hakkımda kararlar veriyorsunuz ve benim uygulama mı istiyorsunuz"

"siz beni hiç anlamıyorsunuz"

"beni anlamak istemiyorsunuz"

"bu kadar katı kuralları olan bir evde yaşamak çok sıkıcı"(sanki nazi kampında yaşıyor beyefendi,ki öyle çok katı kurallarımız yoktur)

"okumayı sevmiyorum ben okumak istemiyorum,ödevlerimi yaparken okuduklarım yeter bana"

"her gün zaten okulda yeterince kitap okuyorum bide evde okumak istemiyorum"

"hep kural hep kural 3-4 yaşından beri sizin kurallarınıza göre yaşıyorum"

"benim düşüncelerime siz hiç değer vermiyorsunuz"

Bu tarz konuşmalar devam etti durdu bunları da iki göz iki çeşme ağlıyarak söylüyor ne kadar konuştuysam fayda etmiyor,sürekli çizgi film izlemek, sürekli bilgisayarda bişeyler yapmak derdinde bende kapadım televizyonu ve bilgisayarı tamam dedim "daha katı kurallar olacak o halde bundan böyle benim iznim dışında tv ve pc açılmayacak" daha beter başladı ağlamaya,benimle hâlen pazarlık peşinde içinde kısa masallar olan kitabın 20 sayfalık bölümünü bitirmesini söylemiştim beyefendi "10 sayfasını okumayı kabul ediyorum tamam" demez mi,baktım iş çığrından çıkıyor o halde benimde şartım var dedim yaterken de kalan 10 sayfayı okursan kabul dedim ve anlaştık.

Okula başlamadan her gece mutlaka bir hikaye kitabını bana okuturdu okumadan asla yatmazdı ve ne çok ümitlenmiştim sevecek okumayı sanmıştım ama olmuyormuş maalesef .

Yanında bende kitap okuyorum ki görsün örnek alsın,kitap okuma saatinde zaten pc ve tv kapanıyor ama nasıl ve ne zaman kendi isteği ile okuyacak hiç bilmiyorum ve korkuyorum da açıkçası...

9 Şubat 2009

Kardeşimin Sözü...

Enes milli takım kampındayken çekilmiş fotoğraflar...
*****
Ömer'in öğretmeni yine değişti,ikinci sınıfta dördüncü öğretmen,bakalım bu öğretmenimiz nasıl biri henüz tanışmadım...Kadrolu öğretmenmiş gelen beşinci sınıfa kadar okutacakmış inş dediği gibi olur öğretmen değişmekten çocuklar harap oldu...

*****



Dün gece kızkardeşimin sözü vardı,hem istediler hemde yüzük takılıp söz yapmış olduk,hüzün dolu evimizde biraz da olsa değişik bir heyecan yaşamış olduk anlık da olsa çekilen acılar unutulur gibi oldu...

Aydanur'um Allah'ım mutluluğunuzu daim etsin inşallah...


Öteki kızkardeşim Ayşegül'ün fikri ile gelen misafirlerimize verilmek üzere hediye keseler hazırladık,kesenin içinde bir mendil ve kokulu yaprak süsler vardı,ayrıca isimlerini yazarak tarihi de ekledik ki hatıra kalsın. Üzerine nazar boncuklu süsler taktık çok güzel oldu misafirlerimiz de çok beğendi...


4 Şubat 2009

Yaşananlar...

Yiğenim Aysima'nın doğum günü vardı,oradan bir kaç kare,teyzesinin balıdır o.


Bu fotoğraflarda yine yiğenim Yahya Emin'in doğum gününden,halasının kuzusudur o...
*****
Yarı yıl tatili başladığında bu 15 gün nasıl geçecek diye düşünürken geçti gitti nerdeyse,Enes ile Ömer çok tartışıyorlar sürekli didişme halindeler Enes büyüğüm deyip kardeşine saygı duymuyor Ömer ise ben küçüğüm deyip abisine saygı duymuyor kafayı yiyecek duruma kadar getirtmeyi başardılar beni:( her gün her dk tartışma didişme olur mu ya,nasıl davranıcağımı ne yapacağımı şaşırmış durumdayım... Benimle de arası kötü yine Enesin bu günlerde,benim zaten kafam dolu her anı endişe ile geçiriyorum, zaten sabırsız biryidim hiç katlanamaz hale geldim:(
Enes dün İstanbul'a kampa gitti ve tartışarak ayrıldık,annemlere gitmem gerekiyordu ve Enesten önce çıktım evden yolda giderken resmen hıçkıra hıçkıra ağlayarak gittimm bir müddet minübüsede binmedim yürüdüm yürüdüm ağladım ağladım....Aslında hiç o kadar büyütülecek mesele değil, fakat sanırım babamın rahatsızlığından olan gerginliğim Enes'e yansıdı ve patladı... Enes cuma gecesi gelcek belki özlemiş olur da biraz sakinleşerek döner bu ayrılık biraz işe yarar inş...
Rabbim dayanma gücü ver ,Rabbim tüm hastalara şifa ver,bizi de ayırma...
*****
Sevgili arkadaşım yasenin tarafından mimlendim,ancak yazabildim canım ayrıca teşekkürler beni mimlediğin için...

En sevdiğim kelime?
babamdan duyduğum "kızım" kelimesi
En nefret ettiğim kelime?
"ayrılık"
Beni ne heyecanlandırır?
"uzun zamandır görmediğim çok sevdiğim birini aniden karşımda görmek"
Heyecanımı ne öldürür?
"heyecanlandığım şeye bağlı :P"
En sevdiğim ses?
"çocuklarımın sesleri"
En nefret ettiğim ses?
"hasta iken gelen her türlü gürültü sesi"
Hangi mesleği yapmak istemem?
"cerrah olmak istemezdim"
Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdim?
"yazma yeteneğimin olmasını isterdim,yazdığım kitapların okunmasını görmek isterdim"
Kendim olmasaydım kim olmak isterdim?
"Peygamberimiz döneminde yaşayan sahabelerden biri olmak isterdim"
Nerede yaşamak isterdim?
"Ülkemde yaşamaktan memnunum"
En önemli kusurum?
"Yüksek sesle konuşmak ve karşımdakinin iyi niyetli görüntüsüne hemen inanmak ve bana yapılan kötülükleri hemen unutmak "
Bana en fazla keyif veren kötü huyum?
"Meraklı olmak :P"
Kahramanım kim?
"Hz Muhammed ve babam"
En çok kullandığım küfür?
"salak"
Şu anki ruh halim?
"Herşeyden bıkmış,umudunu yitirmiş bir ruh hali"
Hayat felsefesini hangi slogan özetler?
"Hayatta hiç bir şey benim başıma gelmez , ben bunu kesinlikle yapmam demeyeceksin.Her an her şey olabilir. Her şey insanlar için. "
Mutluluk rüyam nedir?
"Babamın hastalığını yenmesi ve çocuklarımın iyi birer insan iyi ve örnek bir baba olduklarını görmek"
Mutsuzluğun tanımı?
"Babamı kaybetmek"
Nasıl ölmek isterdim?
"imanlı bir şekilde"
Öldüğümde cennete gidersem Allah'bana kapıda ne söylemesini isterdim?
"Yeterki cennete gideyim varsın hiç bişey demesin rabbim bana"
Bende aybike ,siyap ,http://narish/ ve selomu mimliyorum tabiki kabul ederler se...
****
videoların arasında bulduğum bu videoyu eklemeden geçemedim,gecenin bir buçuğu ve eşim başta olmak üzere yiğenim aysima ve ömerle boğuşmaları bağrışmları sonucu ,alt katta oturan dedemizin kapıya gelmesi karşısında son bulan eğlenceli gıdıklama oyunu :)


*****
dipnot*bu günlerde günün yarısından çoğunu annemlerde geçiriyorum vakit buldukça bir çok arkadaşıma uğruyorum sadece okumakla yetiniyorum,yorum yazamıyorum,inşş en kısa sürede yine süper yorumlarımla aranızdayım :P